31 Aralık 2013

İki Bin On Dört

Sevgili 2+0+1+4= Yedi harikadan daha harika olsun.

Huzur;

Sağlık;

Aşk;

Veee tabi ki barış, sevgi, müzik 3'lüsü ile...

16 Aralık 2013

*

Sosyal medyada kar* temalı fotoğraf ve yorum paylaşımlarının artmasıyla birlikte iyice bir içim üşüyor. Bildiğin gri ağırlıklı kente beyazlar düşmüş. Siyah-beyaz fotoğraflar paylaşılıyor sürekli. Renkli olmak iyidir. Hiç öyle enteresan bir kar fotoğrafına rastlamıyorum. Evet benim ön yargım var ama ılımlı ve serin bir kafam da var. Olmuyor. Kısmet. Olmayınca olmuyor.

Mantık arayıp içselleştirmeye çalışıyorum. Mantık ne burada? Kar gelecek mikrobu alacak, gidecek. Kendisi biraz yüzsüz. Gözüne bakıyorum, kalkmıyor. Çamur atıp gidiyor. Mikrobu alsın da.. Bu olayın da bilimsel bir temele dayandığı yok aslında. Olay mikrobun soğukta yaşayamaması. Kendimi mikrop gibi hissediyorum, soğukta yaşamaya zorlanıyorum. Bir gün kar beni de alacak.

Amerikalı Wilson Bentley: Kar bilimci, fotoğrafçı.. İlk kar fotoğrafını çektiğinde defterine şu notu düşmüş:

 “15 Ocak 1885. Sıcaklık –2 C, rüzgarlı bir hava. Yaklaşık 13 mm boyunda kar taneleri düşüyor. İlk kar kristalleri çekildi.”

Vuuhu!

Wilsoncuğum -Allah rahmet eylesin- 50 Yıl boyunca kar kristali fotoğrafı çekmiş. Hiç bir kar kristali aynı değilmiş! Çok ilginç, insan gibi, bir elin parmakları gibi. Bu durumda kardanadamda çoklu kişilik bozukluğu olması, beklenilen durumdur. Kar kristalleri fotoğraflarına bakınca dantel motiflerine benzettim. Bunlardan bizim masa örtülerimiz, havlu kenarlarımız,  televizyon üstü ve vitrin içi örtülerimiz kesin vardır..


Kayakçıların kar cinsine göre, kar tanımlamaları varmış. Patates püresi, karnabahar, şampanya... Kimisinde kaymak kolay, kimisinde zormuş.. Kimisiyle kartopu bile yapılamazmış. Tüm doğal sular gibi kar da renksizmiş, şeffaf. Yansımayla aldığı renk beyazmış. Pembe, turuncu, mor yağdığı da görülmüş. "Kırmızı kar yağınca" diye büyük konuşmayın, yağabilir :>

Vee veeee bugüne dek yeryüzüne teşrif eden en büyük kar tanesi 15 inç genişlik ve 8 inç kalınlıkla 28 Ocak 1887′de Fort Kegh Montana’da yağmış. Yağmakla kalmayıp Guinness'e girmiş.
15 İnç=38.1 santimetre
8 İnç=20.32 santimetre
Direk kartopu gönderilmiş aslında. Aynı yıl ve gün Eyfel Kulesi inşasına başlanmış. Dünya baki ve faniler tarafından büyük şeyler hissetmiş. Kıyamam.

Dondurma yemek isteyince azarlanan çocukların kartopu oynamaları bir zafer olabilir. Soğuk taşa oturmak da. Ebeveynler bu noktada gol yemiş olurlar, bence. Çünkü enseden kar atma şakası yapacak milyonlarca çocuk var. Kar suyu geçiren milyonlarca ayakkabı.. Çocuğun da mikrobu alınsın tabi.

90'larda çocukken, karlı bir günde abimle anneme kar yediğimizi itiraf ettik. "aaa" dedi, "ooo" dedi, "hmm" dedi, "Gidip kar getirin biraz" dedi. O zamanlar evler sobalı. "Burası" dedi "İstanbul, başka İstanbul yok." Bu arada getirdiğimiz karları metal bir kase içerisinde sobanın üzerine koydu. Biz bakıyoruz tabi acaba ısıtıp mı verecek? Paşa karı mı yapacak? Paşa çayı varsa, karı da vardır. "Köy olsaydı" dedi, "Böööyle temiz, mis, doğal.. Yerdik." O sırada kar eridi tabi. Ve kahverengi bir suya dönüştü. "İşte" dedi. "İstanbul'da kar.. İsterseniz yiyin." Yer miyiz? Yemeyiz. Ihlamur içtik.

Annemin üzerinde beyaz laboratuvar önlüğü eksikti. Ama biz görüyorduk. Bilim önemli. Deney önemli. Çocuklukta çok daha önemli. İşte ben o gün anladım ki hayatta hiç bir şey göründüğü gibi değildir.Uygulama sıfır tabi : 
Yıllaaar sonra Rumeli Hisarında arkadaşlarla bir çay bahçesindeyiz. Menüde bir tost fotoğrafı var, tükürüklerime sahip çıkamadım. Ama umduğumu bulamamaktan da çok korkuyorum. Garsona sordum, "Tostlarınız menüdeki fotoğraftaki gibi mi?" 
"Hayatta hiç bir şey göründüğü gibi değildir hanfendi!" dedi.
"..*.."

Güneş de en sevdiğim yıldız ama kar topluyor.. Hayat böyle.. Hayat bir çeşit "yıldızlı bkz." dır. Dipnotlara göz gezdirmezseniz, tüm sayfayı tekrar okumak zorunda kalabilirsiniz. 

2 Aralık 2013

Gevrek

‘Freud’un el atmadığı bir şey kalmadığı gibi…’ dedi. Türkçe bu sana, bana.. 

Bu seminerler bazen çok karanlık falan hissettirebiliyor. Şu an bir seminerdeyim. Kendi el fenerimi yaktım gölge oyunu yapmayı planlıyorum. Ancak, yanımdaki dişi; ne yazdığımı merak eden kişi!.. Kafayı çevirdi devam edeyim... Ne notu tuttuğuma bakıyor çünkü slaytları mail atacaklar, kadın haklı. 

2. Dünya savaşı, dünyanın yörüngesinden çıkıp U çektiği büyük kavşak.. Döndüğü yerden, dönmeye devam ediyor.. İşte çok sıcak olacakmış da, dünyanın yörüngesi değişsinmiş de.. Kansere çare bulamadılar, yörüngeleri şaşmışlar! Benim burnum üşüyor hem. Neyse ki ben burada psiko-sosyal dönüşümlerden bahsettim. Bilim adamlarına sarmayacağım. Düşündüğüm her şeyi anında yazıya dökebilsem, olaylar arasındaki bağları kurmanız daha kolay olacak ama başaramıyorum. Beyin çok hızlı. Bazen çevrem algısız baktığımı düşünüyor. Düşünürken aptal bakışlara sahip oluyorum sanırım. Ama çok hızlı her şey. Beyin hızlı. Yörünge belli.. Neyse. 

Konuşmacı slaytla senkronizasyonunu sağlamalı arkadaş! Böyle bir imkanımız var. Konuşmacı sanki ‘aslında her şey aklımda, okumuyorum diğerleri gibi’ mesajını vermeye çalışıyor. Henüz geçmediği 5 slaytı da anlatır, sonra fıtfıt geçer. ‘Burayı konuştuk, bunu da, bunu da…’ Yapmayın bebeğim. Slaytınızla el ele gidin. Güle güle gidin, güle güle gelin… Bazıları için görsel önemli. Göre göre gidin. 

Ekranın ortasında da farenin okunu unutuyorlar. Videolarda çok sinir bozucu olabiliyor. Biliyorum ki o ekran şu an senin evin ve benim ocakta yemeğim var, kalkmam gerek. Bana arka planını söyle sana kim olduğun hakkında uydurmalar yapayım, tutar. Bana ekran koruyucunu söyle sana kim old…… tutar.. 

Gs-Sivas maçında 4 kişi tükettiğimiz 1 kg çekirdeğin bir tanesinin kabuğu sağ üst dişetimde batık, takılıyor.. 3-4 gün oldu. Zor kullanmak istemedim ama sanırım bu gece halledeceğim. Dikkatimi dağıtıyor. Tahammülsüz oldum sana tatlım. Neyse ki Drogba şapşalının kaçırdığı penaltıya rağmen (Ben bile daha iyisini yaparım cinsinden..) maçı 2-1 aldık. Oradaki 1 kıymık Sivas’ın taktığı.. Çok küfür ettiler bunlara ‘Şikeci .bneler ...tirin gidin’ falan diye. ‘Şşşt çocuklar ayıp! ’ dedim. Anadolu’dan misafir sonuçta.. ‘Neaaah’ dediler. Erkekler bir arada daha kaba her zaman. Çok fena genellerim. 

Gelişmiş, konteynır işlemi gören yapılarımızdan dolayı saatlerce oturup dinleyebilir, odağımızı kaybetmeyebilirmişiz. Evet. Ara… 

O değil de susamdaki fiyat artışının açma ve çatala yansıması çok garip. Onların üzerinde çörek otu var birkaç tane. Simit sana söylüyorum, açma, çatal siz anlayın diyor zam yapan zihin. Aç-açma, çatal-meme bunlar da sıkıntı sonuçta. E hamurlaşmış yapılar 'he' diyorlar her şeye. Zihin zam diyorsa hamur ne yapsın? Kabaracak değil ya. 

Benim için en önemli kısım simidini martılarla paylaşacak insanların oranındaki değişim. Sırf bu yüzden karşıya geçmeceler biliyorum ben. Martının uçarken simidi kapması inanılmaz bir ferahlama sağlıyor. Vapur gidiyor, martı uçuyor ve havaya atılan simidi kapıyor. Vohahahaa! Bizim kültürümüzde böyle durum var. 1 Lira iyiydi de, 40 kuruş etmeyen zihinler var ya.. Onların konumunu halledemedik bir…




24 Kasım 2013

Öğretmenler Günü Kutlu Olsun!


Atatürk...
Annem...
Ziya Meriç...


Bir harf için 40 yıl köle olunuyorsa,
29 Kere 40 yıl kölesiyiz öğretmenin! 




(1160)

18 Kasım 2013

Bloggerlar Çalıyor 2, Kızlı Erkekli





10 Kasım 2013

"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. "

"Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur."


"Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir."





Hürriyetimizle yürüyoruz, hep yürüyeceğiz, yorulmadan.. Sonsuz özlem, saygı, şükran ve sevgi ile..
10-16 Kasım Atatürk haftası kutlu olsun. Allah gani gani rahmet eylesin..




7 Kasım 2013

KApqAK

Adam, kadın için saklama kabı gibiydi.. İçinden çıkarsa hemen bozulacak, içinde kalsa bozulması biraz daha zaman alacak.. Kadın zaman verdi tabi. Çok da niyetli değildi. Zaten adam, toplasan 50 cc bile etmezdi.. Belki biraz daha vakumlanabilirdi.

Kadın serindi, uçsuz bucaksızdı.. Buralar hep onundu. Sonra düşündü, bozulmak doğal bir süreçti ve adam aslında saklama değil , saklanma kabıydı. Neden saklansın ki? diye düşündü.. Bunlar hep yapıcı olmaya çalışmaktandı. Sonra adamı biraz ittirdi ve pıss sesini duydu.. İçeri oksijen girdi. Gülümsedi, pembeleşti. Tüm akyuvarları, alyuvarlarını dansa kaldırdı. Adam aklanma kabına, hatta paklanma kabına dönüşmüştü. İçi havalandı onun da, kokularını ve korkularını atmıştı. Adam sadece kaptı. Tabi kadın da bir şeyler kaptı.

Sonuçta iç içe geçmiş ilişkiler, çok mesafeli ilişkiler kadar sağlıksızdı. Bazen göz göze gelip, hep aynı yöne bakmaktı daha uygunu.

İçindeyken hissedebilir ancak göremezdiler birbirlerini. Çok mesafeli olunca da A noktasından B noktasına giderken, hızlarının kaç km olduğu, kaç saatte birbirlerine vardıkları önemli konulardı. Nokta belirlemezlerse biri daha çok yorulabilir, belirlerlerse de birinin bekleme ihtimali olabilirdi ve bu hoş bir durum olmazdı. Aynı anda gelmek en güzeliydi. Zaten ilişkilerde formülsüzlük  hoştu.  

Kaplardan başlamışken, mitolojideki Kappa adlı yaratıkların özelliklerinden kapılabilirdi biraz...
Kappaların başlarının üzerinde su dolu bir çukur bulunurdu. Eğer o su dökülürse doğaüstü güçlerinin yok olacağına inanırlardı. Hep dik durmak, dışarı sızdırmamak gerekirdi..
İnsanlara kırık-çıkıkçılığı Kappalar öğretmişti.. Öğrenememişlerdi tam.. Kırıp, çıkmamalıydı.. Kapak,  işlevine uygun kullanılmalıydı..
Büyük yangınlardan ve ateşten korkarlardı Kappalar.. Can yakmamak gerekirdi.. Isıya da dayanıklı olmak..
Kappalar salatalıkları çok severdi. İnsanlar, onları tuzağa düşürmek, başlarındaki suyun dökülmesini sağlamak için salatalık atarlardı.. Hıyarla ilgili bir söz buraya..





29 Ekim 2013

T.C.

Cumhuriyetimizin 90. Yılı Kutlu olsun! Atatürk ilkeleriyle daha nice 90 yıllar devireceğiz!


Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun!




Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku

Türk Milleti!

Kurtuluş Savaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!

Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.

Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.

Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk milleti!

On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türk'üm diyene! 


Mustafa Kemal Atatürk

Ankara, 29 Ekim 1933

18 Ekim 2013


7 Ekim 2013

CAN

Sanırım 2003'tü.. 10 Yıl geçmiş..
Üniversitede ilk yılım.. Ağabeyimin 2. yılı.. Aynı tren güzergahında, Anadolu'nun farklı şehirlerinde okuyoruz.. Can'la o zaman tanışmıştık. Sakin ve tok ses tonu, turuncu meçli sakalları, uzun ve gür saçları, neredeyse görmesini engelleyen kirpikleri..

Hayatı pedallıyordu.. Ağabeyimle ilk aldıkları bisiklet babaannemin, sur içindeki cumbalı eski İstanbul evlerinden biri olan evinden, tinerciler tarafından çalınmıştı.. Hiç kızdığını ve küstüğünü görmedim. Sanırım her duruma uygun çok kaliteli bir türküsü vardı.

25.06.2005'te telefonuma Can'dan bir mesaj geldi..
"Kazım onurlu bir insan ve büyük bir devrimciydi.......Sevgili Kazım, gitarın burada kalmış, haydi gel, al onu!"

07.10.2013 10 Yıl olmuş.. Yine boktan bir pazartesi..
Şimdi ben yazıyorum, Kazım'ı dinliyorum.. Can gitmiş..
"Can onurlu bir insan ve büyük bir devrimciydi... Sevgili Can, bisikletin burada kalmış, haydi gel, al onu!"

En hümanist dost.. Gittiysen vardır bildiğin.. Ben winston light gördükçe sana gülümseyeceğim, senin için bir fırt çekeceğim.. Gitarımı alıp bir kumsala gideceğim.. Kazım türküleri söyleyip, kansere küfredeceğim..



Allah'tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve Perşembe Akşamı Bisikletçileri'ne sabır ve baş sağlığı diliyorum.. İyi ki gelmişsin..

3 Ekim 2013

CP

Cerebral Palsy  beyin felci anlamına gelmektedir, Doğum öncesinde, doğum esnasında veya doğum sonrasında oluşan nörolojik hasarlardır. Cp'li çocuklarda eğitim eksikliği, sosyal hayata dahil olamama, duyma ya da konuşma problemlerinde tedavi görememelerinden kaynaklı entegrasyon problemi söz konusu olabilir. Sadece %35'inde zeka problemleri bulunmaktadır. Cp'li bireylerde beynin görmüş olduğu hasar kalıcıdır ve ilerlemez. Tedaviyle daha iyileştirilebilir. Beynin idaresinde bulunan uzuvlar ise gelişim ve tedaviye bağlı değişimler gösterir. Cp'li çocuklara tanı konulduktan hemen sonra tedaviye başlanmalıdır. Bireyin yaşamını sürdürebilmesi ve becerilerinin gelişimi için eğitim çok önemlidir. Fizyoterapi, konuşma ve dil terapisi, uğraşı terapisi önemli etkilere sahiptir, tedavi süreklidir.
"2 Ekim Dünya Cp Günü" Cp ile yaşayan bireyler ve ailelerinin dünyalarını değiştirebilmek için yapılan küresel yenilik projesidir. 31 Ekim 2013'e kadar web sitesinde Türkçe, İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Çince ve Almanca olarak bir videoyla fikrinizi paylaşabilirsiniz. Aldığınız oylar sonucunda da çeşitli ödüller var.. İşe yarama hissi en büyük ödül bence.

Allah akıl fikir versin diyorum..

http://en.worldcpday.org/



30 Eylül 2013

..

Derine, hep derine kazıyoruz
Nerede çağımızın o altın kalbi
Çağımızın altın kalbini arıyoruz
Üzerimizde ağır bir yeryüzü
Gökyüzünden uzakta, çok uzakta
Derine hep derine kazıyoruz
Madencileriz biz, devrimcileriz biz
Patlarız volkan gibi, çağ yenmeyecek bizi
Yorgun değiliz..


Ah! Mekanın cennet olsun.. Sesin benimle..

18 Eylül 2013

Sosyal Medya Kişilik Puntosu

         Sosyal medyanın özel hayatı törpülediği konusunda negatif gelişmekteyiz. Hep beraber çevrimiçi yaşıyoruz.. Profillerine baktığımızda muayyen dönemleri tahmin edebilir, ergenlik geçişlerini anlayabilir hale geldik. Kim, kiminle, nerede, nasılı biliyor; hep beraber görüyoruz,diyoruz..


         Sosyal medyanın okuma-yazma alışkanlığı kazandırması noktasında mutluyum. Herkes daha bir yazar,okur, düşünür oldu. Günde en az 30 sayfa kitap okumalısın deyince elleri terlemeye başlayıp, göz bebekleri büyüyenler, bir şekilde bu alışkanlığı kazandılar. Ortalama 20 özlü söz,20 durum güncellemesi,30 yorum,10 tivit okusa, 5'ten hesaplasak 400 kelime eder,iyi başlangıç. Bir tivit atarken dakikalarca düşünenler, kitap yazmanın ne kadar zorlu,emek harcanan süreç olduğunun farkına varıp, gereken değeri vermeye başlayabilirler. Bir kitaba, 25 kişi düşüyor, yazık. İmla da çok önemli. Bilgisayarlar fena akıllı oluşları sayesinde o hatalı kelimelerin altını kırmızı kırmızı çizip, dikkat et mesajı veriyor ya bayılıyorum. Ha buna rağmen başaramayanların oluşu da öte yana bayıltan bir durum. Gelişmekteyiz.

İngilizce yazanlar konusunda farklı görüşlerim var:
-İki insanım mesajı
-Bir süre yurt dışında bulundum oh yeah
-Kendimi Türkçe ifade edemiyorum vats dı  miiningg ...
-Sence de havalı değil mi Hi-ree?
(Böyle bir mağaza görmüştüm, adı buydu: Hayri yazmamış totoş.)

    Yıllarca tüm gençler ebeveynlerine nerede olduklarını söylemediler... :D Forsükuerle birlikte herkese söyleme ihtiyacındalar. Tabi ki söylenmeyen yerler vardır ;) Tam olarak anlamıyorum bazen,  genelde bir görgüsüzlük söz konusu. Şaşırmalarım oluyor günde ortalama 2 kez. Beğensen bir türlü, yorum yapsan bir türlü.. Olması gerekenler eyvallah (destekler).. Ancak bazen çok gereksiz olabiliyor. Nerede olduğum gerçekten kimseyi ilgilendirmiyor.

Vecihi ev'de
- Kendinizin mi, kira mı?
Bili Ofis'te
-Oval ofis? @Monika?
Hande @wc
-küçük?, büyük?

       Bir kaç yıl öncesine kadar herkesin hayatı gerçekten özeldi. Şimdilerde özel hayat sanırım  çıplaklık ve seksi kapsıyor sadece...Tabi ki zamanla ebeveynlerde değişti. "Dudağını uzatan evlat candır" moda olmuş. bizim zamanımızda olsa köftelere mandal takarlardı.

        Şöyle düşünürsek: aktif sosyal medya kullanıcısı herhangi bir fotoğraf paylaşılmasına karşı bakımlı olup, durum bildirimi yapma konusunda 'gezelim görelim' yaşamalı.. Bakımlı olup gezmek iyi bir şey. Beyin de bakımlı olmalı ve loblar arası gezinmeli.. Gelişmekteyiz.

       Saygı kaybı yaşadığımız bu zamanlarda klavyede, farede dolaşan parmakların kemiği vardır. Parmaklar sinyali beyinden alır. Gelişim beyinde başlar..

    ''Söz uçar yazı kalır.' dönemi de bitti artık. Yazdığınız yazılar uçurulabiliyor. Mesela biri paylaşımda bulunuluyor, altına yorumlar.. Sonra paylaşan, paşa keyfine göre laf söyleyip iletiyi silebiliyor. Bunlar çok garip şeyler. Yazılı iletişim her zaman daha sağlıklıdır. Tipeks çıktı mertlik bozuldu derken bilgisayarda bozuk bile değil, olmayabilir..

         Sosyal medyada tüm profillerde görünmez 'metin araç çubuğu' var. Metin araç çubuğu görünmese de seçimler hissediliyor. 'Sosyal medya kişilik puntosu' kavramı atıyorum. . Sosyal medya kişilik puntonuz kaç? Kimin gözünden bakınca? Punto büyükse kötü, demek birilerinin gözüne sokmaya çalışılan şeyler var. Küçükse de kötü. Neyden kaçıyorsunuz? Kimi takip etmek için sosyal medya kullanıyorsunuz? Punto çözünürlüğü düşük, matematiksel bir görgü kavramı. Bunu anlatamam. Tabi ki anlayabilirsiniz.

         Sosyal medya aracılığı ile gönderme yapmalar bit! Sosyalleşme 5 duyu organından birkaç tanesini kullanarak daha sağlıklıdır. Hatırlıyor muyuz? Merhaba =)

6 Eylül 2013

8 Diken

Parmağımdaki son deniz kestanesi dikenini çıkarırsam yaz biter mi? Bitmesin diye çıkarmıyorum. Yaz bitmesin derken iltihap oluşursa da karamsar kış günlerine daha da sövmeye başlarım işte. Daha güneye gitmek gerek. Sıcak olsun. Ben hava olsaydım soğumazdım, güneş olsaydım batmazdım. Çok rutin bir hayatım olurdu. Mesela güneş göz kırpsın, o an bir karanlığı yaşayalım, yeter. Hava sıkılsın bir oflasın, serinleyelim yeter.. Yeter yeter =)

Deniz burnunun dibindeyse eğer mükemmel. Çünkü mis gibi iyot koklamak zihni açar. Gebelerde iyot ihtiyacı 2 katına çıkar ve bu dışarıdan desteklenmelidir. İyotun simgesi I'dir ve atom numarası 53'tür. 53 Rize'nin plaka kodudur. Bazı kaynaklarda Rize adının Yunanca 'Riza' isminden geldiği düşünülmekteymiş ve bu kelimenin Türkçe anlamı "Dağ Eteği" imiş. (Ve şu an yılın ilk karı Rize'ye düştü haberini izliyorum, hayat tesadüflerle dolu.) Diyeceğim şudur ki; Kapıdağ'ın eteğinde bir köy var. Köyün burnu kemerli. Köy önceki hayatında Rizeli olabilir.. Burnunun dibinde bir deniz, iyot kokulu..


Bu sene de o denizde yüzebildim, şükürler olsun. Midye yapalım, akşam bir sofra kurarız diyen arkadaşlarla midye çıkarmaya gittik. Ben çıkarıcıyım tabi. Bir de kaptan seçmek gerekiyor sandal sürüklenmesin ve çıkan midyeleri saysın diye. Ayrıca miyopum ve deniz gözlüğümün numaralı camı yok. Uzun bir süre en büyük midyeleri toplamak için daldım, daldım, daldım.. Gayet amatörüz. Derin nefes alıp dalıyoruz falan. Sonlara doğru artık yoruldum ve bir kaç tane daha çıkarıp sandala çıkayım diye düşündüm. Yorgunluk ve miyopluğun verdiği yetkiyle midye diye kestaneye dokundum. Affetmedi sağ olsun. 7 Tane dikenini hiç esirgememiş saplamış. Çıkardık onları karaya dönünce. Öncesinde tuzlu sudan kurtulmaya çalışırken, bikinimden çıkan deniz yıldızına selam olsun, çok tatlıydın ;) Midye çıkarırken çok yorulduğum için yemekten sonra biraz şekerleyeyim dedim. Baya şeker pancarı olmuşum. Sabah kalktığımda gece tüm midyelerin bir güzel pişirilip yendiğini öğrendim. Ayıkladığım bir midyenin kabuğu acayip meme yapmıştı. İnciyi buldum dedim. O inciyi bile kırıp çıkarmışlar. Neyse ki gördüm. Önemli olan katılmaktı. Yaz olsun ben 3 ay katılırım. O arkadaşları da affettim.



Sonra Eylül oldu ve ben orta parmağımın, yüzük parmağıma bakan tarafına saplanmış bir kestane dikeni gördüm! O an bittim. İşte hayatımdaki en duygusal anlarımdan biri.  Yaz bitimi ancak bu kadar şaşırtıcı son bulabilirdi. Klasik eski rengime ve üşümeye geri dönerken, o siyah diken beni koyu ve sıcak yaptı. Şimdi biraz daha güneye gidip rengime ve ısıma yakışır takılacağım birkaç gün... Ego avutmacası..
Sonra nemli kuzey zaten. Ve kış.. Bö. Tamam kış gelmesin demiyorum, hobi olarak yine gelsin. Annesinin dondurma yemesine izin vermediği milyonlarca çocuk, o soğukta kartoplarını sırtlarından içeri atsın. Kayan kaysın, kasesini yarsın. Ama yeter. Öyle aylarca olmuyor. Olmayınca olmuyor.
*Rize'nin plaka kodu; 53, 5+3=8, Bu yılı 8 kestane dikeniyle kapattım. Ateyizler?



30 Ağustos 2013

"Devrimin amacını kavramış olanlar, sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaklardır."
Mustafa Kemal Atatürk


30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun..


26 Ağustos 2013

Ramazan bayramımız mübarek olsun,
Tüm kalplere 'barış ve sevgi' virüs olsun.

ツ 




2 Ağustos 2013

Bir çuval yarışına katıldım. Tam 6 ay sürdü. 6 Ayda bacaklarım daha da kuvvetlendi. Neyse ki bitti.. Biraz dinlenip daha güçlü devam edebilirim. Onca süreçte zıplarken, ilerlemeye çalışırken çok uyku biriktirdim. Sanki böyle bir sürü uyusam da bitmezmiş gibi. Temmuz sonu yarış bitti. Çok kazanan vardı, ben de kazandım. O mutlulukla kendime bir kavanoz nutella ısmarladım. Eve gittim ve uyudum. Yaklaşık 20 saat. Uyandığımda boyum 1.83 falandı. O yüzden yüzümü yıkamaya giderken zorlandım, kapı geçişleri, lavabo boyu.. Sırtımda enteresan bir şeyler hissettim ve döndüm arkama baktım aynadan. Uyumaktan sırt kaslarım gevşemiş, gevşemişş.. Omurların arası açılmış. Oradaki boşluklara da saksı, vosvos bibloları, birkaç tencere, tava konmuş. Şok oldum. 1.83 Olma pahasına bu saçmalıklarla yaşayamam vücudumda dedim ve silkelendim. Yere düşüp kırılmak yerine uçuştular. Hmm dedim psişik bir şeyler. Banyo camının baktığı boşluktan çıkarken gördüğüm tencere, tava göz altına alındı. Çünkü tüm dairelerin banyo camının boşluğu aynı yere bakıyordu, kıl komşularımız vardı ve emir büyük yerdendi. "Çapulon, sen her şeyi düşünürsün" dedi bir kadın. 

    


Bir okul öncesi repliği: Şikayet yok! Şikayet yok!

Şimdi tatil zamanı. Yağmur da yağsa, dalmadan, ıslanırken yüzebilirim. Aşağılar bulanık oluyor. Dalınca da gözlerimi açmadan duramayınca da kumlar kaçıyor. Allah korusun retinamı çizer. Fobi olabilir. Annem bana gebeyken birçok kez dışarı çıkmış. Bir keresinde kum fırtınası başlamış, sur içinde. Hemen eve dönmüş. Ondan..
Aklı sabit olmayan kumdan işkillenirim. Şuursuzca gezinir havada, suda. Rüzgara kapılır, dalgayla savrulur. Görüntüyü bulanıklaştırır. Kum kiminin elinde kale olur, kiminin elinde avm temeli..
Güzel zamanlar olsun. Ahlaklı, erdemli, bilinçli, sağlıklı ve çılgın.



11 Temmuz 2013

Nije Zaboravio! Ne Zaboravio!


11 Temmuz 1995..
2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan en büyük katliam.. İnsanlık katliamı.. Avrupa'nın ortasında..
BM'nin güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa, Ratko Miladiç'e bağlı Sırp birlikleri tarafından işgal edildi. İşgal sonrası büzüşmüş milletler bünyesindeki Hollandalı askerlere sığınan sivil Boşnaklar Sırplara verildi...
Araçlarla götürülen 8000'den fazla  sivil katledildi. Bedenleri parçalanarak, üstlerine asit dökülerek toplu mezarlara gömüldüler..

11 Temmuz 2013..
18 Yıl geçmedi..
Acı bitmedi, bitmeyecek..
Kimlikleri tespit edilen 409 kişi daha mezarlarına gömülecek..


Bir tane bile insanın öldürülebildiği yerlerde insanlık, demokrasi, hak, saygı, sevgi, barıştan bahsedilemez!
Yasa ortak olmayanın insanlığından bahsedilemez!
Barış gücü askerleri insanın içindedir, silahsızdır!
Küçük çocuklar küçük kurşunlarla öldürülmez!
Medeniyet susmaz!

Bütün dünyayı kan tutsa!


Allah tüm şehitlere rahmet eylesin.. Kalanlara sabır versin..

28 Haziran 2013

#BloggerlarÇalıyor ♪

Kocaman emekler, kocaman kelimelerin olduğu şarkının parçalarını, kocaman uzaklıklardan buluşturdular.. Eğlensin notalar.. ♫

https://soundcloud.com/bilal-emre-arslan-yufkayureklikelgobekli/bloggerlar-al-yor-her-ey



#BloggerlarÇalıyor Projesi kapsamında bir grup blog Tutan İnsanın imece usulü, Herkesin onu Bir enstrümanı / sesi Kendi imkanlarıyla kaydetmesinden oluşturduğumuz met Uzun mesafe kanal kayıt düsturuyla tamamladığımız şarkıyı sizlere iftiharla sunarız.

Peki kimler mi sunuyor?
- Fikri Ortaya atan, miksleri Yapan ve projeye bongo Ile Katılan yufkayureklikelgobekli ( yufkayureklikelgobekli.blogspot.com / )
- Projeye davuluyla Katılan, aramızda en PROFESYONEL Kaydi sunmuş ve resmen Grubun birinciliğini uGuru Olan Bay Patates ( sercangulsumogluofficial.blogspot.com / )
- Projenin Fikir aşamasının oluşmasında Büyük Katkısı ve tamamlanması for en az benim Kadar hevesli Olan akustik gitarıyla BangBang ( bonappe.blogspot.com / )
- Kalemi Kadar penası da kuvvetli Debriyaj ( debriyaj.blogspot.com /
- Bası ve sesiyle, onca işinin arasinda vakit ayırıp projenin tamamlanmasını sağlayan ZeyneptunJupiterdim ( zeyneptunjupiterdim.blogspot.com / )
- Blog camiasına Yeni Katılan Güçlü ses senbonzakura ( attmuzik.blogspot.com / )

Yeni projelerimizle Tekrar karşınızda olacağız, Haberdar Olmak İstiyorsanız:yufkayureklikelgobekli.blogspot.com / arama / ... sults = 6

23 Haziran 2013

Berat Kandilimiz

Mübarek olsun.. Okuyalım, temizlenelim, rahmetlenelim... Amin :)


14 Haziran 2013

Ben Ayyaş Mıyım?




http://www.youtube.com/watch?v=_zSXxHMVvYw&feature=share

5 Haziran 2013

معراج

Miraç kandilimiz mübarek olsun. 
Gökyüzünden barış, huzur gelsin.
Dua ve ibadetler kabul olsun.

31 Mayıs 2013

Taksim Gezi Parkı ☼


Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.


                          Cemal SÜREYA
_____________________________________


Kışla: Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği veya kışın barındığı kapalı ağıl.*

_____________________________________

Gezi Parkını yok edip 'Topçu Kışlası' projesi kararına halk 27.05.2013'ten beri direniyor. Bilinçler betona dönüşmeyen kısıtlı alanlarını, ağaçlarını, parkını korumak için çabalıyor. Kendini kaybeden faşizm halkı zorbalıkla, şafak baskınlarıyla durdurmaya çalışsa da çoğalan bir kalabalık var.  Daha da çoğalsın.
_____________________________________

R.T.E. : 

“Kışlanın bir bölümü müze olabilir, ortası yeşil alan. Diğer bölümünde İstiklal Caddesi’nin devamı niteliğinde alışveriş merkezi. Üstü rezidans ve otel...” 

"Ne yaparsanız yapın biz kararı verdik, verdiğimiz gibi bunu uygulayacağız. Tarihe saygınız varsa önce o Gezi Parkı denilen yerin tarihini araştırın. Biz orada tarihi yeniden ihya edeceğiz. Biz orayı yayalaştıracağız. İnsan için yapıyoruz her şeyi. Herkes orada rahatça gezecek. Bizim Türkiye genelinde diktiğimiz ağaç miktarı fidan yaklaşık 2.5 milyardır. Bu ağaçları bu iktidar dikiyor. Yeter ki ağaç dikme merakı olsun insanların onlara da yer tahsis ediyoruz. Bedelsiz, niye? Çevreciyiz..."
_____________________________________

Çevreci :> 

-Hıı hıı, çok yazmasın, kapat kapat..

Asla iyi niyet olmayan bu durumda, 'kışla' kelimesinin TDK'da yazılı olan 2. anlamında kullanıldığını düşünüyorum.* Sürü psikolojisiyle AVM'lerde oksijensiz beyinler dolaşsın değil mi? Kapitalizm, kapitalist payını alsın değil mi? 
'İnsan=koyun, AVM=ağıl' projesidir bu. Sürüye katılmayanları, ayrılanları, kurtlaştırdığınız polislere kaptırmaya çalışıyorsunuz; beyniniz bilmez, yaptırımlarınız mı bilir? Orantısız gücünüzü teröristte, tecavüzcüde, hırsızda kullanın da kontrollü, yerinde, bilinçli olsun.

Yayalaştıracağız derken? Kimse orada arabayla tur atmıyordu.. Saygınız varsa siz! tarihini araştırın.. Yakın tarihini.. Şimdi gidip bakın. Yayalaştırmaya çalışan siz misiniz, halk mı?

Şehrin orta yerindeki yeşil alanı yok ederek insanlara tahsis edeceğiniz yer neresi? Tekirdağ ya da Kocaeli il sınırı? İstanbul'dan çıksın herkes köylere mi gitsin? Efendim? Analarını da mı alıp gitsinler? Çözümsüz!.. 
____________________________________

İslamiyet yeşil renkle özdeşleşmiştir. Yeşil cennetin rengidir, doğanın rengidir. 
Cennetimize el uzatma! 
Kullanıyorsun! 
Kullanıyorsun! 
Çek ellerini doğamızdan!
Çek dillerini dinimizden!


"Polise en üst makamdan emir geldi => ''Ne yaparsanız yapın, kararımızı verdik'' BU EMRİ YERİNE GETİRMEYEN POLİS, MESLEKTEN İHRAÇ edilecektir."


Biber gazı tatmak istemeyenler:

Şampanyalar değil, dualar eşliğinde köprü açılışı olmuş, ağaçları da duayla mı kestiniz, keseceksiniz? Gaz bombalarını dualarla mı atıyorsunuz? Dua kafanız böyle mi? 

Lütfen televizyonlarınızı kapatın. Yandaş medya yalamalarını izlemeyin. Sosyalmedyadan Taksim'de olanları takip edin, Katılın. Şimdi..










24 Mayıs 2013

10dan Sonracığıma..


Ülkemizde günde 8 saat alkol satışı yasağı...

24 Saat çocuklar satılırken..
24 Saat organlar satılırken..
24 Saat kadınlar satılırken..
24 Saat kurumlar satılırken..
24 Saat kanlar satılırken..
24 Saat ormanlar satılırken..
24 Saat uyuşturucu madde satılırken..





Alkol iyi bir şey değil.. Yasak hiç iyi bir şey değil. İkisini ayrı kefelere koyarsam içerim.

Yaptırımlar yeterli olmadığı sürece yasaklar işlemez, yeni yasaklar gelir.. Yasak durumu cazip kılar.. 

Bir ergenyus sözü:  "Yasaklar çiğnenmek içindir." 

YANLIş yol..

Olmuyooor, olmuyooor..



16 Mayıs 2013

"Regaip Kandili veya Regâib Kandili, Hicri takvime göre Recep ayındaki ilk perşembeyi cumaya bağlayan gecedir. "

"Regâib, arapça bir kelimedir ve 'reğa-be' kökünden gelmektedir. 'Reğa-be', kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. 'Reğîb' kelimesi ise, 'reğabe'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. "

Regaip Kandili mübarek olsun.

Akıl, fikir, sağduyu, empati, barış, sağlık, saygı, sevgi arzuluyorum.

Çoğul talep ediyorum.

Amin.




15 Mayıs 2013

Sazende-i Dankiyo Düdüğü

Gergin tulum hissi.. Müzisyen duduladan üflemiş üflemiş.. Nav perdeleri kapalı.. Sıkıntıdan yan yatıp ağlamalı akşam.. Gözyaşı kulağa doğru yol almış. Kulağa su kaçmış. Hangi konuda olduğunu görüştüm. Sanırım uyarmak istediği noktayı anladım. Teşekkürler.. O rahatsızlıkla gelen uyku. 

Düşte deniz atını cincır gibi kullanan adam vardı. Yosunlarda yatmış serin serin güneşlenirken, o kadar hızlı yanaştı ki, yosuna dalga yaptı. Güneş ışınlarından görmeye çalıştım, bir baktım ters binmiş. 

"Nasrettin?" dedim..
"Toprağı bol olsun.." dedi. "Ben Adem, atım Adam"
"Hümanist misin?" dedim,
"Hüman sensin, benim" dedi. "Elma yer misin?"
Teşekkür ettim. "Deniz hıyarı var, yersen.."
Bozuldu.. "Atım gebe" dedi.
Bir baktım Adam'ın üzerinde gebe tişörtü var. %2 kalmış.. "İn üzerinden" dedim. 
Adem'in inmesiyle Adam oradan uzaklaştı ve bir kaya gölgesinde bebelerine kavuştu. Onları annelerine emanet etti ve geri döndü.




Adem üzerine zıplayarak "Haydi gel, atımızı gün batımına sürelim.." dedi ..
Işınlar suya dik geliyordu. Gün batımına ilerlersek Adam ölürdü. Canlıları ailelerinden ve sudan ayırmamak gerekirdi. Ve..

Battaniyem yerdeydi.


30 Nisan 2013

Kaç°

Kış günü kaplıca havuzuna atladık. Mis gibi iliğimiz kemiğimiz ısındı. Sonrası haşlanma süreci, ızgara süreci olarak devam edecek. Havayı koklayan bu yaz fena sıcak diyor. 40°- 50° 'lerden bahsediyorlar. Bu durumda istifa edecekler, bebek planlayanlar varsa harekete geçsinler. Ağustosa kadar İstanbul cehenneminde olmak zorundayım, sonrasında bir terslik çıkmaması için dua ediyor, havuzlu sitelerde yaşayan arkadaşlarımla samimiyet kurma çalışmalarına girmeyi düşünüyorum. :P Şaka. Vaktim yok tatlım maalesef. Evimde küveti doldurur, karşısında dizüstü bilgisayardan 'Dikey Limit' filmini açar, ayran içerim. Buradan o dönemde yazlıkta serinleyecek olan sevimli ebeveynlerime de sevgilerimi gönderiyorum. 
Ramazanın temmuzu kapsaması hayırlısıyla çok sıkıcı. Yaz aylarında 10 gün değil de, 30 gün falan geri atsaydı aslında. Olmazmış ki olmamış. Sağlıklı olalım da...
Bu arada şimdi farkettim küvet, soba gibi bir durumla karşı karşıya. Kaçımızın evinde kaldı ki?.. Ha varken de ne oluyordu.. Ya alt komşuya su gider, ya da su israfıdır. Vileda seti çiçekse, küvet saksıdır. Küvet sobaysa, duşakabin petektir.. Böyle uydurabilirim..
Okyanusun üzerinde oluşan gökkuşağına tırmanıp, en ucuna çıkıp sallanmak isterim. Öyle sallanırken tutunarak 360°'yi tamamlarsam erkek olma ihtimalinden, öne ve arkaya 180° gidip gelirim sonra atlarım diye düşündüm. Siz döner miydiniz 360° ? 


26 Nisan 2013

27.!

Çernobil.. Çornobil... Pelin otu.. Acı..
Tat olan acının, anlam değiştirerek, yıllarca sürecek bir felaket halinde ruhumuza değişmesi.. Bedenimize..  
Organik kalamayanlar.. İnce belde çay içenler.. Kodlamaları bozuk olanlar.. 4. reaktörün ağzında, yeryüzündeki diğer tüm reaktörlerin, diğer tüm boşluklarında olması gerekenler.. 
Biz bulutlardan korkmazdık hiç.. piç!..
Hücrelerimizin kontrolsüz, anormal çoğalması engellenirdi sistemimizce..
Çocukları engellediniz..
Büyüklüklerini de..
Termik, hidroelektrik, nükleer santrallere HAYIR!


Nükleer kabusu devam ediyor. Rosatom, AB'nin kabul etmediği standartlarda bir nükleer santrali, Akkuyu'ya kurmaya çalışıyor. Bugün sen de katıl► http://nukleer.greenpeace.org/

--------------------------------------------------------------------

Karadeniz İsyandadır Platformu'nun Çernobil Faciası ve nükleer santrallere ilişkin hazırladığı bilgi testi.. Başarılar!

1- 20. yüzyılın en büyük nükleer kazası nerede meydana gelmiştir?


a)- Adana
b)- New York
c)- Çernobil
d)- Yeni Delhi

2- Çernobil hangi ülkenin sınırları içindedir?

a)- ABD
b)- İtalya
c)- Kore
d)- Ukrayna

3- Çernobil nükleer güç reaktöründe hangi tarihte kaza meydana gelmiştir?

a)- 26.04.1936
b)- 26.04.1986
c)- 26.04.1996
d)- 26.04.2023

4- Dünya Çernobil’deki 20. yüzyılın en büyük nükleer kazasını kazadan kaç gün sonra öğrenmiştir.

a)- Hemen
b)- 1
c)- 3
d)- 5

5- Nükleer santralda kullanılan plütonyumun radyoaktif etkisi kaç yıl sürer.

a)- 240.000 yıl
b)- 24.000 yıl
c)- 2400 yıl
d)- 240 yıl

6- Plütonyumun tamamıyla etkisiz hale gelmesi için kaç yıl gerekir.

a)- 500 yıl
b)- 5000 yıl
c)- 50.000 yıl
d)- 500.000 yıl

7- Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da radyasyondan etkilenen insan sayısı kaçtır?

a)- 840
b)- 84.000
c)- 8.400.000
d)- Hiç kimse

8- Santralın bulunduğu bölgeye giriş çıkış hangi tarihte normale dönmüştür?

a)- Halen polis kontrolündedir.
b)- 2012
c)- 2000
d)- 1987

9- “O makine 2 yıl 4 ay 4 gün enerji üretmiş olabilir. Fakat insanlık nesiller boyunca hastalık ve acı çekecektir. Bu riske girmeye değeceğini söylemeye kim cüret edebilir ki?” cümlesi kime aittir?

a)- Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
b)- Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu, Dünya Nükleer Endüstrisinin Durum Raporu
c)- Margaret Thatcher
d)- Nihat Doğan

10- “Facianın ardından özellikle radyasyonun yoğun olduğu bölgelerde yapılan ölçümlerde, hiçbir vatandaşın vücudunda radyoaktif kalıntıya rastlanmadı. (…) Kansere neden olacak herhangi bir genetik bozulmaya rastlanmamış. Ancak radyasyonun görüldüğü bölgelerde, sosyal travma oluşuyor. Konuyu bir kez daha tartışıp, Karadeniz’deki insanları rahatlatmamız lazım” cümlesi kime aittir?

a)- Adını vermek istemeyen bir izleyici
b)- Nükleerci lobi
c)- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Okay Çakıroğlu
d)- @beyinsizadam

11- “Ülkemizin her tarafındaki et, süt, su, balık, sebze ve meyvelerin tümü tertemizdir. İnsan sağlığına zararlı hiçbir kirlenme mevcut değildir”, “Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” cümleleri kime aittir?

a)- Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral
b)- Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç
c)- Çaycı Haydar
d)- Zaytung başyazarı Zayit Tunga

12- TAEK’in çayın 89.000 bekerel/kilograma kadar radyasyon içerdiğini resmen itiraf ettiği tarihe kadar Karadeniz bölgesinde üretilen çaylar ne kadar süre denetime tabi olmadan satılarak tüketilmeye devam edilmiştir?

a)- 1 gün
b)- 8 gün
c)- 8 hafta
d)- 8 ay

13- Çernobil’in Türkiye’deki etkileri konusunda rapor hazırlayan kurum hangisidir?

a)- TBMM Meclis Araştırma Komisyonu
b)- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
c)- Türk Tabipler Birliği
d)- Sağlık Bakanlığı

14- Kazanın Türkiye’ye etkisi nedeniyle Türkiye SSCB’ye karşı tutumu ne olmuştur?

a)- SSCB’ye nota verilmiş ve Büyükelçi geri çekilmiştir.
b)- SSCB’ye ekonomik ambargo uygulanmıştır.
c)- Dönemin başbakanı “Daha da Moskova’ya gelmem” demiştir.
d)- Herhangi bir tavır açıklanmamıştır.

15- Mersin-Akkuyu’da yapılmak istenen Nükleer Santralın yapımı anlaşması hangi devletle yapılmıştır?.

a)- Meksika
b)- Rusya
c)- Güney Afrika Cumhuriyeti
d)- Brezilya

16- Çernobil’in eski tip santral olduğunu, yeni tip santrallarda kaza riski olmadığını söyleyen Rusya‘da 1992 yılından sonra kazaların oranı ne kadar artmıştır?

a)- % 3
b)- % 4
c)- % 5
d)- % 45


Cevap Anahtarı: 1-c 2-d 3-b 4-d 5-a 6-d 7-c 8-a 9-b 10-c 11-a 12-d 13-c 14-d 15-b 16-d

9 Nisan 2013

29

Yeni yaşım çılgın olsun =)

Bu yaş Gümüşhane yaşı..

Gümüşhane Tomara ve Torul Şelaleleri, Satara Antik Kenti, Kuşburnu Çayı ve Marmeladı, İmera Manastırı ve Gümüşhane Evleri ile meşhurmuş. 
Şelalelerin bereketi, kuşburnunun faydaları ve gümüşten ev...

Mis yaş , hoş gelmiş =)

Ayrıca asal yaş..Bu yıl kendimden ve 'bir'inden başkasına bölünemem, ısrar etmeyin.

☺☻

Meksika görüyorum..





18 Mart 2013

18.03

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ إيَّاكَ نَعْبُدُ وإيَّاكَ نَسْتَعِينُ اِهْدِنَا الصِّراطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ أنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّيِنَ


Tasarım: Baykuş
https://www.facebook.com/baykuspd
baykuspd.tumblr.com

8 Mart 2013

Hep sevinç çığlıkları olsun..
Kazanılmış haklar olsun.. 
Şiddet makyajlaştırılarak kapitalizme yem olmasın..
Çağla birlikte modern cinsiyet tanımlamaları kafalara otursun..
Kukusu olan her türlü dart tahtası olmasın..
Artsın eksilmesin
Taşsın dökülmesin
Hepimize yarasın
Kutlu olsun.

                                                                               

6 Mart 2013

Hugo Chávez


"Dünyanın büyük tahripcisi ve en büyük düşmanı... ABD-emperyalizmi tarafından temsil ediliyor. "

‎"İnsanlık açsa, açıktaysa, yoksulluk ve sefalet içinde acılar çekerek yaşıyorsa bunun tek sorumlusu ABD canavarının beslediği soysuzluktur. Yeneceğiz, vicdanlı insanlar mutlak galip gelecekler"

‎"Ülkemdeki çocuklar et yediğinde, bende oturup keyifle yiyeceğim."


Huzur bulsun..

         

4 Mart 2013

Müslüm Gürses ♪

Allah rahmet eylesin..
2008'e kadar hiç dinlemedim diyebilirim. Benim için şarkı söylemeye üşenen, sanki metronom tıkı hızlı olsa söyleyemez bir sesti. 2008'den sonra da tek dinlediğim 'Sensiz Olmaz' şarkısıydı. Bülent Ortaçgil'in 'Sensiz Olmaz'ı...
Üniversitede müzik zevkine çok güvendiğim bir arkadaşımın bilgisayarında Müslüm Gürses'in 'Aşk Tesadüfleri Sever' albümünü görünce çok şaşırmıştım. Vardır bir bildiği deyip, dinlemeye çalıştım ama başarılı olamadım. Bana göre değildi. 
Sonrasında müzik sosyolojisi konusunda okumalar yaparken, Müslüm Gürses kitlesi, jiletleme konularında yapılan araştırmalarla karşılaştım. Ülkemizde kendi büyük marjinal kitlesini yaratan müzik insanları yok diyebiliriz. Kendisiyle ilgili böyle bir araştırmanın olmasıyla ikinci kez temas oldu. Ama yine üzerinde çok durmadım. Köyden kente göç etmiş ve şehir kültürüne uyum sağlayamayan insanların oluşturdukları arabesk kültürün starlarından biriydi. Bu starlar genelde var olan soy isimlerini pozitif sıfat+ses ile oluşturdukları birleşik kelimelerle değiştirirlerdi...
Arabesk müziğin karamsarlığı insan bünyesine zararlıdır. Korku filmi izleyip korkmak, acı yeyip yanmak, arabesk dinleyip ağlamak gereksizdir. Hayat güzeldir, ortalama 70 yıldır, hayatın getirdikleri dışında olumlu deneyimler yaşamaya programlanılmalıdır.  Empati önemlidir ama müzik bir terapi aracıysa eğer pozitif olmalıdır. Böyle düşünürüm hep. 
1968 yılında , çıktığı ilk büyük Anadolu turnesinde geçirdiği kazayla ilgili şu paragrafı okudum:
‘‘O kazada şoför öldü… Beni de öldü sanmışlar zaten… Sonra alıp hastaneye götürmüşler… Ben ölümü yaşadım aslında… Bana göre yeniden hayata dönmüş olmam, Allah’ın bir lütfudur. Alın kemiğim un ufak olduğu için en küçük bir darbede ölebilir ya da kör kalabilirim… Ameliyatta alnıma beynimi koruyacak plaka gibi bir şey taktılar… O korkunç kazadan sonra koku alma duyumu yitirdim… Hiçbir kokuyu alamıyorum ne yazık ki şimdi… Çok kuvvetli parfümler ispirto kokusu veriyor bana… Ayrıca işitme duyumu da yüzde elli yitirdim… Çok ağır işitirim… Neyse, buna da şükür, yaşıyoruz işte…’’
İşte benim 'Sensiz Olmaz'ı dinlerken etkilendiğim tek şey bu oldu. Duyularına söylüyormuş gibiydi.. O şarkıyı hiç bıkmadan dinlerim. O acıyı kaybetme korkusunu duyumda yaşarım. Koku yok, paralelinde tat, %50 işitme kaybı.. Sensiz olmaz diyebileceğim 5 duyudur..  
Bir hafta öncesinde asılsız ölüm haberini almamızda da babamın yorumundan ayrıca etkiledim: "2. kez öldü sandılar, insanlar..."


1 Mart 2013

Marteniçka ☼

Baharın gelişinin Bulgaristan kültüründeki mis kutlamasıdır. Kırmızı ve beyaz renkte iki ipin bükülerek hazırlandığı bileklikler ya da farklı şekillerde broşlar olabiliyor. Bu kültürdeki insanlar 1 Mart tarihinde birbirlerine hediye ederler ve iyi dileklerde bulunurlar. Marteniçkalar bölgelere göre kırlangıç, leylek, turna veya martı görülene kadar üzerinde taşınırmış. Sonrasında da çiçek açmış bir ağaca bağlanır ya da bir suya bırakılırmış.
Bir rivayete göre "baba marta" ya da "marta nine" denilen, baharın gelişini simgeleyen kişinin gelişini kutlamak, onu karşılamak için takılırmış.
Diğer bir rivayet ise bir kış ayında savaşa giden erkeklere kadınlar şöyle demiş; “Kazanırsak güvercinlerin ayağına beyaz, kaybedersek siyah ip bağlayın, haberiniz sizden önce gelsin”. Savaştan sonra güvercinler bileklerinde beyaz iplerle dönmüş. Fakat ipler kan lekeliymiş. “Savaşı kazandık ama çok can, çok kan kaybettik” anlamındaymış.
En önemlisi ise "Pijo ve Penda" adı verilen kuklalarmış. Beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise sağlık ve gücü simgelermiş.
Meyve ağaçlarına, evlere ve ev hayvanlarına takılanların anlamı, tarım yılının bereketli ve verimli geçmesi dileğiymiş. Çiçek ağacına bağlanan ise yaklaşan baharı simgelermiş.
En eski marteniçkalar, kırmızı ve beyaz iplikler bükülerek, nazardan korunmak için insanlara ve hayvanlara takılırmış. Bazı yerlerde iplere altın ve gümüş paralar bağlanarak hastalıklardan korunma dileğinde bulunulurmuş.
14 Şubat sevgililer gününden sonra tüm dükkanlarda marteniçkalar satılmaya başlanırmış. 1 Mart günü nerede ve kimleysen hediye edilirmiş. Gençler arasında da çok yaygınmış. Ne kadar çok marteniçkan varsa o kadar dosta sahipsin anlamına gelirmiş. 
Güneşli bir cuma ile başlayıp bize 5 adet cuma, cumartesi ve pazar sunan 2013 martı hoş gelmiş. 

Bu da bilişim çağı marteniçkası =))

22 Şubat 2013

Ecoutez Ecoutez Pensez Chéri

Çok ilginç oyun şarkımız varmış.. Anlamsız sözlerle önümüzü, arkamızı, yüzümüzü, adımızı, dönmeyi ve komutları öğrenmişiz. Sonuca ulaşılmış... Şimdi sözlere bakınca çok enteresan.  


Kutu kutu pense var: Diş mi çekilecek, tırnak mı?, gevşemiş vidaları vardır çocukların..

Biri elmamı yerse: Anne tarafından zorla verilen ara öğünün birine iteklenmesi.. Biri yerse çok iyi olur falan..

Arkadaşım X: İteklenecek kişi seçiliyor..

Arkasını Dönse: Elmayı yiyecekti? Planlar değişiyor..

Yazar o noktada kesmiş zaten.. Bakmış olmaz, sonra da önünü dönse falan yazmış.. "Haa" demiş "Ağız öndeydi".

Kutu, pense, elma, arkadaş, dönmek.. 
Yukarıdaki 5 kelimeyle anlamlı bir cümle oluşturunuz..?


Oyunun şarkısı Fransız tekerlemesi olan ‘Ecoutez Ecoutez Pensez’ ten geliyormuş. “Dinle dinle düşün’ anlamındaymış.  Geçte olsa dinledim dinledim ve düşündüm. Absürt.


1 2 3 ler yaşasın düşler
4 5 6  iddaam yattı
7 8 9 evrende bokuz
10 11 12 bunlar illuminati
13 14 15 beş kardeş
16 17 18 feyste dürteriz


14 Şubat 2013

Cüce Şubat

14 Şubat ne demek biliyor musunuz?

Cüce Şubat çok yalnızmış. Herkesin sevgilisi varmış.
Ocak kardanadamla,
mart kazmayla bazen de kürekle (poligami), 
nisan yağmurla, 
mayıs papatyayla, 
haziran güneşle, 
temmuz yakamozla, 
ağustos bir tur şirketiyle, 
eylül özel bir okulla, 
ekim gelenle, 
kasım bir kadrolu öğretmenle, 
aralık noel babayla birlikteymiş...

Ama şubat cüce olduğundan, kimse beğenmezmiş onu. Bir gün Şubat Abant gölünde gezerken aklına gelmiş “Sevgili nedir?” diye. Kendini parçalamış. Düşünmüş ki “Sevgili insanın öbür yarısıdır”. Ama gerçek sevgiye sahipse eğer. Sonra hayali sevgilisini yaratmış şubat. Kendinin yarısı: 

28:2=14 Şubat.. 

O kadar akıllıymış ki şubat kendinde tüm sevgilileri bir araya getirmiş. Onların sevgisi şubatın sevgilisi olmuş. 

Sevgilinizle tüm zamanınız saygıyla, güvenle ve çılgın olsun..


Uydurmanın stopmotion videosuna ulaşmak için linke tıklatınız..
http://www.youtube.com/watch?v=gMlS9-gohTY