10 Haziran 2015

MarmelatizM

Anneannemi oturmaya gittiği komşusu, eve dönmek için kalktığında kayısıya kadar geçirmiş. Kayısı ağacı. Müthiş bir an bence.  
“Sonra beni kayısıya kadar geçirdi.” 
Bu kızlar 75 civarı. Ağır çekimde yaşıyorlar. Sılovmooşın. Ama misafir geçirmeyi atlamıyorlar. Kayısıya kadar da olsa.

Kapıya kadar geçirmek bizde nezakettir. Aktarımı yavaşlamış olabilir. Bu, bağlantıdan veya bellek yetersizliğinden kaynaklıdır bilemeyiz. Her şey mümkün. Sonuçta giden varsa geçirmeli. Ki var, olur. Geçirelim. Kapıya kadar. Totomuzu kaldıralım. Yoksa marmelat olur.



Misafir önemli kültürümüzde. Türk misafirperverliği diye bir nam salmışız. Sorun şu ki en büyük misafirlik dünyadadır ve %çok Türk bunun farkında değildir. Tabi ki %çok İspanyol veya %çok Hint de bunun farkında olmayabilir ancak ben İstanbul’dan konuşuyorum çılgın faniler. Türk misafirperverliği gibi bir dünya misafirperverliği de var aslında. Doğanın bize sundukları inanılmaz. Annem der ki “Eve gelen birini, hiç olmazsa bardak su ikram etmeden evden uğurlamamalısın.” Böyle çok savaş başarılarım var benim. “Alaaaaşkına, annem kızar, bırakmam” falan diye. Neyse biz bir bardak su veririz, doğa şelale sunar bıdı bıdı.. 

Ama nasıl ki 3 günden sonra misafir olduğun evin ferdi sayılırsın, artık yavaştan mutfağa girmeler, çamaşır asmalar başlar.. işte dünya da bunu istiyor. Sonra da git istiyor. Çünkü misafirsin. Sen dünyaya gel, bi işin ucundan tut. Yararın mı dokunur, zararın mı? sonuç seni gelir bulur yine. Evren enerjini alır, yayar ve gitmeni bekler. Çünkü 3 günlük dünyadır. 3 Günden sonra bitkisel hayata girmeler, aklı asmalar başlar. Sonra da gitmen beklenir. Gitmezsen olay olur. Evrenin düzeni bellidir. Sana da belletir.

“Allah aklımızı almadan canımızı alsın” duası çok güzel. Herkes istemeyebilir tabi. Bu da bir seçim. Sonuçta kaybettiği canla aklını da yitiren çok kişi gördük yakın geçmişte. Umarım bir daha olmaz.

Akılla can koalisyona gitse ne güzel olur. Ama ne olursa olsun hayat devrilecektir. Çünkü hiçbir şey sürekli değildir. Değişmeyen tek şey değişimdir. Vaaay kafalar değişik yine. 

Sevgiler Marmelat Hükümeti Vatandaşları!
Ezile ezile kazanacağız!

Ekmeğimize marmelat sürdünüz. Şeker oranına zamanla bakacağız. Umarım şeker pancarı yerine yapay tatlandırıcılar içermiyordur. Mm.

"Mazlum ol zalim olma! Üzülsen de üzen olma. Mahşerde hesap zordur, ezilsen de ezen olma."

12 Mayıs 2015

Y i T

Yani “Yumurtadan İlişki Teorileri”. Romantik. Mumları yakalım.


Bu arada nasılsın? Nasıl oldun? Mevsim geçişi nasıldı? Alerjik durumlar yoktur umarım. Fısfıslar zararlı diyorlar. Bitki çayları iyi gelebilir. O değil de karpuz geliyor karpuzzz! Neyse kapatıyorum, öperim. 

Rafadan İlişki Modeli

Taze bir ilişki türüdür. Aynı sularda çok yüzülmemiş, az muhabbet edilmiş. Belki de görücü tarzı. Kaynaştıktan sonraki 60. saniyede akşam ezanı okunmuş, ateş sönmüş ve eve dönülmüştür. Ancak bu ilişki yürümez gibi. Bi taraf cıvık afedersin. Hahahaha.

Omlet İlişki Modeli

İç içe geçmiş ilişki durumudur. Sınırlar yoktur. Tek farkları bazen bulundukları noktanın ateşi alma açısından dolayı daha çok pişmesi veya pişmemesi durumudur. Birbirlerinin telefonlarını karıştıranlar, banka veya mail şifresini bilenler, aynı donu giyenler, aynı fırçayla diş fırçalayanlar (öğkk(hepsine)) bu grupta sayılabilir. Bazen farklılık olsun diye havalanır ters düz olurlar. Bu; ilişkinin daha iyi pişmesi için önemlidir. Misafirperverdirler. Mantar olsun, sucuk olsun, ıspanak da olur, kavurma da.. Patates ve peynir de.. Gelen giden çoktur.

Yumurtalı Ekmek İlişki Modeli

Evlenip ailesine dayanmaktan bilemedin dayamaktan vazgeçmeyen tiplerin yaşadığı ilişki türüdür. Halbuki anne baba artık yaşlanmıştır yükü atmak ister, ekmek bayattır. Ancak bunlar karı koca bir olur aileyi sararlar ve kendileriyle ateşe atarlar. 

Belki de ekmek çocuklardır. Çocuklarını sarmalayan ateşle direk temasını engelleyen bir korumacı tür de olabilir. Her şey olabilir.

Haşlanmış Yumurta İlişki Modeli

Biraz serttir. Sınırlar bellidir. Ancak birliktelik de vardır. Temas. Sarışın kadın beyaz saçlı erkek tarafından kuşatılmıştır. Bir çeşit İbrahim Tatlıses ve vokali arası kapitalist ilişkiye benzetilebilir. Yumurta haşlanmıştan çok yaşlanmıştır. En büyük aktiviteleri tokuşmaktır. Kıran taraf kazansa da sonuç olarak ikisinin de kabuğu soyulacak ve afiyetle yenilecektir. 

Sahanda Yumurta İlişki Modeli

Aynı yağda kavrulmuş, aynı evin içinde farklı kafalarda yaşayan insanların bulunduğu ilişki türüdür. Özgürlükçüdür. Kimin sarısını kim patlatacak önemli değildir. Dip tutması sıklıkla görülen bir durumdur. Yani temelleri sağlamdır. Tuzlanmasının kokuşmakla bir ilgisi yoktur.

Menemen Model

Olabilecek en karmaşık modeldir. Bir çeşit poligamidir. Banarak biter, tiridine. 3D’ne :P

Tirit yemek suyu demek. Bilmiyorsan söyleyeyim de. Bu yazından bir şey öğrenmedim, 4 dakikam boşa gitti falan deme. Neyse kapatıyorum, öperim. Böyle durumlarda da bir çeşit beyin yumurtlaması yaşıyorum sanırım. Oh sori. Davaynan vurdu.

21 Nisan 2015

O dö..

Hoş geldiniz, kolonya?
Kalkıyor musunuz? Kolonya.
Ne kadar sağlıklı ve temiz milletiz. Canım milletiz. Oh milletiz. Mis milletiz. Millettik..
Kolonya nerede?

Kolonya tutmak diye bir şey vardı. Artık yok. Başka bir şeyi tuttuk sanırım. Kolonyalı mendiller bile kolonyalı değil artık. Bazıları iğrenç, erkek tıraş losyonu kokuyor. Kebap yiyorsun, kolonyalı mendil sunuyorlar, tıraş sonrası hisse kavuşuyorsun. Afiyet de oluyor sıhhat de. Olaylar çok karışık çiko.
Eskiden küçük küçük kolonya dükkanları vardı. Bizim evin orada hala var bir tane. Hiç müşteri görmedim uzun zamandır. Kaldırımdan geçerken keskin bir tütün kolonyası kokusu geliyor. Bu da beni çocukluğumda tütün kolonyası bağımlısı olan doğulu komşularımızın evlerine götürüyor. Tütünle her türlü rahatlayan bir milletiz. Suyunu bile çıkarmışız. Tütün kolonyası üzerinde uyarı yazıları var mı acaba?
"Kapalı yerlerde tütün kolonyası yasaktır."
"18 Yaşını doldurmayanlara tütün kolonyası satışı yapılmaz."
Kolonya doldurma aletini tansiyon aletine benzetmem (pompası, ayarlama çarkı) ve eczanelerde demirbaş olması, sağlıkla büyük ilgisi olduğu hissine kavuşmamı sağlamıştır. O yüzden bu dükkanlardan hep işkillenirdim. Tezgahın ardında eğilmiş, elinde 50 Cc'lik enjektörle kocaman bir hemşire varmış gibi. Hemşire 1.97 ve kaslı memelerini oynatabiliyor. Bir gün tezgahın ardından çıkacak ve enjektördeki kolonyayı tüm vücudumuza sıkıp dezenfekte edecek ve bir daha hasta olmayacağız. Bunlar hep çocukluk uydurmalarım.
Bu uydurmalardan bayramlarda kurtuluyordum tabi. Bayramda şekerin, çikolatanın kankası olarak karşıma çıkıyordu kolonya. Bazen de babamın veya dedemin tıraş sonrası kaymaklarında. Bizde adettir tıraş olunmuş yanaktan öpülür. O zaman da arko kremin ve birinci derece yanağımın kankasıydı.
Kolonyayı 18. yüzyıl İtalyan beylerinden Giovanni Paolo de Feminist, Macar Kraliçesi Elizabeth için yapmış. Her başarılı erkeğin ardında bir kadın vardır. Kadınlar adamların yaratıcılıklarını tetikler. Ohh.. Bu cümleleri kurmasam çatlamazdım. Neyse içinde limon, bergamot ve portakal esansları varmış. Adını da "hayranlık uyandıran su" koymuş. Yani eau admirable. Köln'de üretime geçtiğinden "Köln suyu" da denirmiş. Yani "Eau de Cologne". Bağlantı oradan yani. Köln Tıp Fakültesi de bu kokuyu tıbbi ürün olarak onaylamış sonra ver elini Avrupa. Avrupa o dönemlerde hep kolonya kokmuş. Göz yaşartacak kadar. Biz de Köln'e Köln, cologne'ye kolonya demişiz. Bazen çok çılgınız.
Kolonyanın ortalama %93'ü etil alkol kalanı su ve esanstan oluşur. Ağzı kapalı ise de 5 yıl bozulmazmış. Asıl enteresanı verdiği ferahlama hissinin oluşması. Etil alkol uçucu ya hani, uçarken vücut ısımızı alıp uçuyormuş. Allahım nasıl romantik. Bence vücut ısılarımızın etil alkolle uçuşa geçmesine izin vermeliyiz. Madem uçamıyoruz. :P
Kolonya tarifi: 150 Ml etil alkolü 20 Ml su ile çalkalıyoruz.13 Ml limon esansı ekliyoruz ve tekrar karıştırıyoruz. Afiyet olsun. Aman! Güle güle sürün.
Son olarak etil metil farketmez demeyin. Etil alkol daha pahalı metil ucuzdur. Paranıza kıyın alın. Metil alkolün fazla kullanımı veya oral yolla alınması ölümlere yol açıyormuş. Yazdığıma göre denemedim. Saçmalamayın lütfen. Zengin de değilim. :D
Bilindik bir mağazada yıllaaaar yıllar önce deneyip sonra alırım kafasıyla geçiştirdiğim incir sütü kolonyasına selam olsun. Üretimden kaldırmışlar. Bir kaç marka çıkarmış ama ben o incir sütünü başka bir yerde koklamadım. Bizim yazlıktaki mor incirlerin kokusuydu o. Sabah kahvaltıdan önce babamın birkaç kaka yaparım umuduyla topladığı incirlerin kokusu. Tabi ki kara incir deniyor. Öyle ayrıntılarla uğraşacak vaktimiz yok. Böyle şeyleri ana renklerle çözüyoruz. 
Son olarak mandalina kolonyası aldım. Bize gelin, tutarım. Sanırsınız Mersin'desiniz, Adana'dasınız. Güzel yani. Ama bazen de şiveps gibi. Sanki yapış yapışmışım gibi. Bazen de kış gibi. Zaten kış.
Demem o ki kolonyayı bırakınca daha çok kirlenmiş olabilir miyiz?
O santrali yapmayın.
Kuyular asla ak değildir.
Dibini görmeyen sevdiğini görmez.

9 Nisan 2015

Hay

Evet 31.
Argo esprilere hazırlıklı olmam gereken bir yaş. Hepsini kendim yapayım bitsin. Allah çektirmesin.

Yaş Teorilerim:
- 3+1=4 4/4'lük yaş olma ihtimali üzerine yoğunlaşabilirim. Olumlu düşünmek iyidir. Olduğu kadar olmadığı kader. 4/4'lük ritmi de severim. Buğday gibi ritim. Gitarımı uzatır mısın?

- 3-1=2 İkilemem gereken bir yaş da olabilir. Ülke çok yaşanası değil zaten. Ama bu zamanın bu yaşıma gelmesi iyi. Güçlü kadın zamanları. Kalıp yaşanılası hale mi getirmeli, yoksa zaten şurada kaliteli yaşayacağım ortalama 20 yıl daha varken oksijen mi toplayayım? Tamam tamam kalıyorum. Gitmesi gerekenler gitsin. Keşke doğumgünü hediyem olsa. Gitse. Hep beraber kutlardık.

- 3 ve 1. 
3'ün 1'i yaşı olabilir. Yani iğrenç. Her olayın sonucunda avucumu yalayabilirim. Bu avuç yalama olayını da düşününce çok garip. Yalamaktan ortası aşınmış gibi. Belki Ademler, o zamanlarda hiç bir şey yok tabi, yalayıp durmuşlardır öyle oyulmuştur. Hey gidi Ademler. Sizi gidiler. Elma var mı?

Bu 3'ün 1'inin, hareketi dışında, barış sembolüyle ilgisi var. Anlatmadan önce kendime bir pasta ısmarlıyorum. Bi saniye,


Görüyorsunuz ki pasta çok güzel. İnternetten indirdim, beleş, kimbilir kim yaptı. Elleri çınlasın. Barış sembolü karşılıklı çizgilerden oluşuyor. 3 Tane ovalimsi duran çizginin karşısında 1 çizgi. İşte demişler ki siz o barışı zor bulursunuz çocuklar. Aha demişler. Eğer sembolü çevirirseniz bu bir çalı süpürgesine, bilemedin 3 dişli bir tırmığa benzer ve savaşları süpürebilirsiniz. Bunlar çok saçma şeyler.

Saçma olmayan ve bilmemiz gereken bir bilgi var ki o da sembolün nasıl oluştuğu. İnanılmaz. Tam da bu günler için. İhtiyacımız olan büyük şeyler. Öncelikle "Semafor" diye bir haberleşme sisteminden bahsedeceğim. Bu gemiler arası veya dağcılıkta bir iletişim sistemi. Konuşulamayan ancak karşındakini gördüğün zamanlarda kullanılırmış. 2 Elde küçük sarı kırmızı bayraklar var, kare. Onları ve bedeni kullanarak harf yapıyorlar. Ponpon kızların harf yapmasını düşünün işte. Ponpon amcalar yapıyor. 
Grafiker Gerald Holtom İngilizce Nuclear Disarmament yani Nükleer silahsızlanma sözünün baş harflerinin semafor karşılığının birleşiminden oluşan bu sembolü yaratmış. Nükleer santral ülke sakinlerine karşı en büyük silahlanmadır. 
Nükleer santrale hayır! Barış! Barış! Barış!


Neyse ki 31 Hatay'ın plakası ve bu yıl oraya gitmem gerekiyor. En güney. Muhteşem. Ülkemizin en kalabalık 13. şehriymiş. Resmen yaşımın tersi. Ohaa :D Dinlerin bahçesi bir de. Bu kadar din savaşı varken böyle bir yerden bahsetmem ne kadar da umutlandırıcı. Dinlerin barışıyla toplumlar barışır. Eticin gülsün dünya gülsün. Doğumgünüm ve perşembemiz mübarek olsun. Herkese benden karpuz.

Çılgın Yaşlar

27 Mart 2015

Değ ☞☜

İlhan Berk:
"Bir insan isterse, size sesiyle sarılabilir."
Zeynep Erdim:
"Gelsin sarılsın."

Dokunmayla ilgili ülkemizde enteresan bir durum var.
Bazılarına dokunsak ağlayacak.
Bir kısmının abdesti kaçacak.
Çoğuna dokunursak 1000 yıl yaşayamayacağız ve kesin 1000 ah işiteceğiz.
Dişe dokunur çok konu var. Bunların kılına dokunmuyoruz. Farkında olanların gururuna dokunuyor, namusuna dokunuyor.
Dokunulmazlığa sahip, varoluş değerinin dışında bir değere sahip olmayanlarla aynı zamana denk geldik. İdare ediyoruz. Değer bindirmiyoruz. Müsait bir yerde inseler.. 
Dokunmatik cihazlar hissi basitleştirdi mi? Karar veremiyorum aslında. Hissederek bir şeyler yapmayı severim. Mesela yemek eldivenle falan yapılmamalı. Plastiğin temas ettiği besini yemektense birinin elinin değdiği yemeği tercih ederim. O nasıl bir hijyendir? Kanserojen hijyen.. Batının icatları, kelimeleri. Doğu zengin. Zenginlik manevidir. Doğuşta şükür vardır, batışta isyan.
Bu, telefon, bilgisayar olaylarında da böyle. Aracı yok gibi. Ekranı okşarsan telefon sana kendini açacaktır. Tam olarak böyle de değil. Cihaz fetişi gibi değil. 
O sürekli şuursuz dokunuşlar bizi histen uzaklaştırdı mı? Belki de hissiz miydik? Mesela gözleri kapatıp elinize verilen bir meyve ya da sebzenin dokusundan tanımaya çalışma egzersizi, normalde, "bakan ve hissiz" olduğumuzu yüzümüze vurur. İşte bu noktada ,büyütürsek bakışı, sürekli temasta olduğunuz şeyleri ne kadar hissediyorsunuz? 3 Koltuğa dokunsanız hangisi size ait olan tanır mısınız? Aile bireylerinin yanaklarıyla, arkadaş yanaklarının ayrımını yapabilir misiniz? Gözümüzün yanında hislerimizi de kocaman açmalıyız.
Bizler değmek yerine değnek tercih edilen bir zamandayız. Dürtmek değil dokunmak önemli.
Ağaç ve taşın enerjisi çok güzel. Kaplumbağanın. Kedi patisinin. Suyun. Kadifenin. Sardunya yaprağının. Denizanasının. Kumun. Unun. Bir fotoğrafın. Saçın. Bebeğin. Annenin, babanın, kardeşlerin. Zamanın. Anın. Rüzgarın. Güneşin. Canın..
Güzel bir dokunuş etkisiyle oluşacak dalgalarda sörf yapacak bir çok insan vardır. Onlara bu fırsatı verin. 
Merhaba ile, masaj ile, sevgi ile, soru ile..


Cumaya dokunun. Cumartesi sörf. Pazar size dokunur.
İkinci Yenicilere dokunun. Hisleri çok güzel.

Son olarak Dokunmayın Şabanıma.
"İyi dans bilirim, kibar fakat çok sertim, o biçim ısrar ederim."

5 Mart 2015

O Filie O

Eğlenceli martlar.

Bir kedi şarkısı ♪
Avaz avaz bağırdım
Mart mart mart diye
Mart the rock, mart mart the rock! ♫ 

Güneşle öpüşmelere başladığımıza göre nasıl günlere doğru gideceğimizi düşünmek beni çıldırtıyor. Gelsin %100 penye tişörtler, terlikler, d vitaminleri..

Tespit aydınlanması yaşadım. Özenle paylaşıyorum;

Yaş olayları her dönem insanların, çoğu şeyde olduğu gibi, mızmızlık ettikleri bir konudur. Bilinç gelene kadar sorun yoktur. 2 Der 5 gösterir, 4 dersin inanır, Allah 1'dir, hakkı 3 'tür, ayağının 6 otuzaltıdır.. Sonra olaylar başlar.. Aslında ağzımızda başlar, dudağımızda. Belki. Bilmiyorum. 10 Yıl aynı halaybaşına sahip olan yaşlarla anlatacağım:

10'lu & 30'lu, Yaşlar; 
Bu yaşlarda yaşımızı söylerken ağzımızın aldığı şekil bu. 
10'lularda Büyüme şokları, büyüyememe oflamaları. Ergenlik, ilkler.. Ooo sıkıntı.
30'larda ise geç kalmışlıklar, erken yaşanmışlıklar, eksikler, hayatı anlamlandırma.. Ev, araba, sigorta.. Hayır doğa.. Oh ya da oy ünlemleri gelebilir. Geleceği varsa göreceği vardır..

20'li & 40'lı & 70'li & 80'li & 90'lı Yaşlar;

Gördüğünüz üzere salak bir gülümseme var. İhi ihi gibi. Ya da "İnş cnm yea" der gibi. Böyle gevşek ya da gevrek mi işte neyse. Eğlenceli yaşlar o yüzden. Değişik kafaların yaşandığı. Mesela 20'ler en enerjik, çılgın zamanlardır. Delikanlılık dönemleri. 40 Yaş civarı ise hayatınıza giren durumları gülümseyerek karşılıyormuş havası vermeye çalışan bir mimik. Tamam gerçekten gülümsüyorsunuz, tamam tamam. 70, 80, 90'lar ise alzaymırın etkisiyle içilen pasifloraların rahatlamaları :D Ouu ben kimim? Orada ince bir tedirginlik olduğundan ağız tam açık değil. 

50'li Yaşlar;

Eee ne var canım yarım asırlıksam? Hehehe ee. Toruna ninni söyleme dönemleri "ee bebeğim eee eee.." Bir çok şey kazanılmış ve başarılmış. En yüksek noktalardan biri sanırım. Manevi olarak. "Ehe torunu alıp yazlığa gitçez bis =) "

60'lı Yaşlar;

Biraz şaşkın zamanlar. Algıların değiştiği, fiziksel&zihinsel yetilerin küçük küçük tatillere çıktığı zamanlar. Hayatındaki ölü sayısı artmaya başlamış.. Aa o da mı? Aaa. Aa.

Bunları uydurmak çok eğlenceliydi :P
Uyduruk olmayan bir şey varsa o da en iyi selfiyi çekenin bir fil olabileceğidir.
Bunun konumuzla alakası yok.
30'lardayım, oyh =)

6 Şubat 2015

Mukus iki

Geçen aklıma "pışık" geldi. 
Çok duygulandım.
Hani bir şey söylersiniz de karşınızdaki onaylamaz. İşte o anda işaret parmağıyla bir gözünün alt kapağından aşağı çekerek "bende o göz var mı?" anlamında "o göz"ü görmenizi sağlar. Bazılarında gerçekten vardır,  bazıları ise blöf yapmıştır. Bu, eski bir analiz durumudur.
Sokak kültürünün, mahalle dilinin yok olması hüzünlendirici. Artık sümüklü bir çocuğa bile çok rastlamıyoruz. Tamam, millet olarak sümüklerimizi toplamamız güzel bir durum ancak o sokakta da sümük güzel görünüyordu. Şimdi site veya aveme çocuklarında hiç sümük gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü ebeveynleriyle takılıyorlar. E ebeveyn her şeyi hallediyor. Eskiden çocuk sokakta akranlarıyla takılırdı. Ve burnu akan çocuk, sümüğünü yese bile diğerlerinin umrunda olmazdı. Ergenliğe kadar sümük doğal bir dışavurumdu.
Doğalgaza geçmediğimiz zamanlarda da kömürlük sonrası bronzlaşan sümükler olurdu.
Duygulanmaca.
Bir de sümüğünü yiyen çocuk akıllı olur derlermiş. Bu; çocuk kafayı yemeden önceki aşama şükrü olmalı. 
Bebekler ağlarken sümükleri baloncuk oluşturduğunda onların uçma ihtimalini düşünürdüm. O balon büyüyor, büyüyor kocaman oluyor. İçi helyum dolu. Sonra bebek havalanıyor ve uçuyor. Tüm parkları gezdikten sonra hapşırıp evine düşüyor. Bunlar hep absürt.


Burun önemli. Çok iyi koku almak bazen iyi mi kötü mü bilemiyorum. Bazen zaten. Parfümden hiç hoşlanmıyorum. En itici ile en çekicinin aynı kokma ihtimali var sonuçta, yapay kokular. Ve kimse alerjisi olanları düşünmüyor. Birlikte yaşayabilmeye ters bir durum aslında. Bu, kalabalıklarda daha rahatsız edici olabiliyor. Apartmandan halı silkeleyenle, otobüse parfüm sıkarak binen arasında bir fark yok bence. Yapmayın lütfen. O değil de geçen incir sütlü kolonya kokladım. Mis. 
Alerjisi olanları burnunun üzerindeki "alerji selamı"nın oluşturduğu çizgiden anlamak mümkünmüş. Alerjilililer (lililili) burunlarını sürekli ellerinin iç tarafıyla yukarı doğru iterlermiş. Bu hareket onları rahatlatırmış. Hareketin adı da "alerji selamı"ymış. "Aleyküm selam"ı da aynıymış. Böylelikle burnu yukarı ittire ittire üzerinde kıvrım sonucu oluşan çizgi kalıcı hale gelebilirmiş.
Sümüğün %95'i suymuş. Su yüzdesi fazla olan şeylere ilgim var son 2 yazıdır.
Oh sümük.
Bu yazımı, yazlıktan sevgili arkadaşlarım Sümük 1, Sümük 3 ve Sümük 4'e armağan ediyorum.


*Sümük 2 tabi ki benim. :D :P
**Başlık uladı, kusura bakmayın. =)

27 Ocak 2015

Akasya ♥ Zürafa

Kız Akasya, oğlan Zürafa..
Bir kış başlangıcı..
Kış hediyesi boğazlı kazak istiyor Zürafa. 
Akasya bu hediye işini gözünde büyütüyor. 
Akasya bu hediye işini gözünde uzatıyor.
Ve ilk tartışmaları böyle oluyor..


Zürafa kafası karışık biri. Algısı değişik. Tabiiyeti gereği akasya ağaçlarının yetiştiği bölgelerde yaşaması gerekirken o Akasya adlı cici kızın bölgesinde yaşamayı tercih etmiş..
Akasya sükuneti seviyor.
Zürafa'nın ses telleri yok değil, var ama çok narin,ipince. Sesi adeta pamuk şekerimsi.
Ve uysal. Çok uysal. Bunlar Akasya'nın huzuru. Ve Zürafa'nın kalbi kocaman. Boynunun çok uzun olmasından dolayı başına kadar kan ulaşabilsin diye üretim aşamasında kalbi büyük tasarlanmış. Bu yüreği de etkilemiş demek. Günde 5-10 dakika uyuması da yeterli olduğundan tüm zamanını Akasya ile geçirebiliyor.  Böylelikle çok güzel sohbetler edip birlikte eğleniyorlar.
En sevdikleri oyun ise elma asansörü.
Akasya Zürafa'nın adem elmasına oturuyor. Ve Zürafa yutkundukça çok hızlı yukarı aşağı hareket ediyor. Bunlar hep adrenalin.
Birbirlerine o kadar alışmışlar ki, ikisi de gizli gizli kaybetme korkusu yaşıyorlar. Bir gün gideceğini bilirsen daha çok keyfine varırsın. Bir gün herkes gidecek. Değer bindirmeli.
Akasya'nın kaybetme korkuları düşlerine yansıyor;
Bir gece, 13 kişinin, kurbanda Zürafa'ya girdiğini görüyor. Boynu boyunca tam 13 bıçak dayanmış. Çığlıklarla uyanıyor. Keşke etin yenmeseydi diye düşünüyor. Ama düzen kurulmuş. Yapacak bir şey yok.
Bir gün bir iskeleye oturup bu kaybetme korkusu konusunda konuşmaya karar veriyorlar. Yan yana oturup ufuk çizgisine bakıyorlar. Ve temastalar. (Ufuk çizgisinde yürüyebilirsen sarhoş değilsindir bu dünyada.)
Aynı gezegende, aynı zamanda, aynı bölgede karşılaşma ve zaman geçirme şansına sahip olmalarına şükrediyorlar. Bu bir kazanç. Bir gün olabilecek kayıp diye adlandırdıkları şeyden çok daha önemli..
Akasya iskelede ayağa kalkıyor, Zürafa'nın adem elmasına oturuyor ve yutkunmasını bekleyip en yukarıdayken bir öpücük konduruyor.. Oh romantik.

Bukowski "Tanrı zürafayı yarattığında sarhoştu." demiş. Ayıp.

15 Ocak 2015

Enstrümantal Bıdıbıdı

Hayy'dan gelen Hu'ya gider.
Hayy=Hu=Allah
DİNmeyen nameler ruhumuza s.çıyor.
Biz yeşil olan lahanaya kara lahana, mor olan lahanaya kırmızı lahana demiş milletiz. Yani renkleri bile ayırmamışız da şimdi nereden çıktı bu ayrımcılıklar kasırgası?

Herkes bir ses.. Bir enstrüman.. Sıkılanlar: üflemeli, öfkeliler: vurmalı, gidiciler: yaylı, hunililer telli, kuklalar: tuşlu..
İyi bir şey söyle de yankılansın. İyi bir şey diyorum. Belki ülkemizin ekosu iyidir? Belki okyanusa yayılır? Belki birilerinin kulakları çınlar?
İyi bir şey diyorum.
Herkes kötü şeyler söylüyor. Herkes olumsuz eleştiriyor. Feza; bir şikayet kutusu. Boşlukta kötülükler var. Üfleyelim uzaklaşsınlar. Okuyup üfleyelim. Okuduğumuzu anlayalım. Nefes ciğerden gelir. Şifası kocamandır. Doğru nefesi alıp, doğru olanı vermeli. Nefesi KPSS sonucuna göre almıyoruz sonuçta. İyi olanı çek, kötü olanı üfle! Hoh! Buhar.


Çok seslilik güzel. Ahenk yakalamaya çalışmak gerekir çünkü. Sonra uyum süper. Bal akar.
Şimdi kış, yine soğuk.
Ben Zeynep'im.
Cinayete ve cehalete karşıyım.
Din halkların afyonu veya ayfonu, bilemiyorum. Ama uyuşan çok. Allah akıl fikir versin.

Birkaç kat aşağıda Yaşar Kemal yatıyor.. Allah şifa versin.
Demiş ki;
"Dünya on binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir; her çiçeğin ayrı bir rengi ve kokusu vardır. Bir çiçeğin koparılması bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Tek dile, tek renge kalmış bir dünya hapı yutmuştur.”

İşte biz dünyaya çok su içirirsek ilacın etkisi yok olur. İdrarla atar bence. Ama çok su içirmek için de kaynakları kurutmamak gerekir ki bu da mesela MNG'nin Arhavi'den gitmesiyle başlayabilir. 
Dereler, beyinler özgürdür. Sen ne diyorsun?
Gençlik gelecektir. Sen nereye dönüyorsun?
Ne kadar dönersen dön.. 

Hıyarlı cumalar. Hıyarın %96'sı sudur. Hayırlısı.