30 Kasım 2020

Portulaca Grandiflora*

 Sabahları tereyağına 2 kalp kırıp yersen ilişki tıkanıklığı yaşarsın İsmail, meraba nasılsın? İlişkiyi gözden çıkarmak yerine iyileştirmeyi tercih etmen, stent niyetine birlikte uzun bir tünelde ıhlamur içmen çok değerli. Ihlamuru sadece çiçekten demlemek de dünyanın en romantik hareketlerinde ilk bilmem kaçta yer alır, dedemden biliyorum. Şifa olsun.

İleri görüşlü insanların beyinlerinde uzunlar yanar. Kibarlıklarından antitezi sunmak için selektör çakarlar. Bazı beyinler de, salata olmak dışında, sadece sosyal mesafesini aydınlatır. Bazen aydınlatamaz da. O zaman en yakın oto elektrikçiden destek alırlar. Bu sağaltım süreci de diziye dönüşebilir ve milyorlarcamız üzerine yazar, konuşur, düşünürüz. Bir kilo kıyma mı ağır, bir kilo travma mı? 

Paragraflar arası kahve koklamak yeni bir okumaya hazırlar mı?

Begonviller çok güzel kokuyor. Güneşi seven, hayvan ve hastalık barındırmayan tırmanıcı bitkiler bu viller. Çok da narin tırmanması etkileyici. Bir dağcı gibi outdoor kabası pabuçları yok. Ama egonviller? Egonvil? Her egonun güneşi farklı. Orada da bir tırmanmadan bahsedebiliriz tabi. Hem de bazıları emniyetsiz tırmanır sonra düşerler, egonşok. Hayvan ve hastalık barındırabilirler; egomania. 

Bir "B" kaybı nelere yol açabiliyor. Bir Başkadır? Bir Aşkadır? Benim memleketim?

..Memleketim:
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak..

İstersen gel cumartesi 20.00'de, pazar kahvaltı yapar 10.00'da gidersin. Gitmezsen Les Triplettes de Belleville izleriz. Elleville değil Belleville. Belle günler göreceğiz çocuklar, bele bele he bele, ele elele.. Tekerinize taş değmesin kuzucuklarım. Bence benziyor Adile Hanım'a. 




Kafam çok kalaba.  İsmail, Meryem, Nazım, Fahrettin, Madame Souza, Adile.. 
Bugün İpek'le tanıştım. Sıfırlandı. Kafam çok güzel, ipek gibi. TDK'ya göre çok ince, esnek ve parlak yani. Yaaani.

*İpek Çiçeği, semizotugillerden =)

30 Haziran 2020

Koku Soğancığı


Şehirde çok koku var. Ama İstanbul, ama İstanbul; kokar mokar tok tutar.

Bazen, çoğu zaman kokuların iç organlarıma yerleştiğini hissediyorum. Eve gittiğimde bir kova suya bir kapak çamaşır suyu ekleyip akciğerlerimi 37 dakika bekletip, durulayıp tekrar yerine koymak istiyorum. Çamaşır suyu da kokuyor ama. Bazen de bulaşık teliyle ovmak. Kalbimi birkaç saat balkonda ipe asıp havalandırmak… Hepsini yutuyorum yani.. Dalağım falan üzgün. 
Organik kokulara karşı çok da tepkili değilim. Kimsenin şartlarını bilemiyoruz. Elektrikleri kesildiğinden ödevini yapamayan millet, suları kesilince kokabilir. Bu kesilenlerin de neden çoğul olduğunu anlamıyorum. Kesilen elektrik ve su. Seslerim kesildi demiyoruz mesela. Halbuki do, re, mi, fa, ah, oh hepsi kesiliyor. İşler çok kırışık, ütülüyorum. Geçen katıldığım bir düğünde ütülü abiye elbisesiyle beni öpen akrabamın uzun süre saçımda kokusunu taşıdım. Akrabam. Saçımda.
Parfüm yasaklanmalı. Zevkler ve renklerin tartışılmadığı (yaw he he) şu yüzyılda bir başkasının iğrenç kimyasal kokusu diğerlerinin ciğerini ilgilendirmez. Mesela sokak düğünü yapılırken jandarma gelir ve 2872 sayılı Çevre Kanunu gereğince desibeliniz yüksekse (max 5 dBA olmalı) para cezası keser. Sanki jandarma gram mı takacak, niye gelsin? İşte bir koku ölçme birimi de olmalı. Olfaktometre var mesela. İçinden fak geçiyor. Koku olup olmadığını, koku yoğunluğunun şiddetini ölçüyor. Ama işimizi görmez. Koku diğer insanları rahatsız ettiği zaman kokunun duty free eş değeriyle cezası kesilmeli. Açıkların da değerlendirilmesi bu olabilir. Açık parfüm yoktur, perdesiz ev vardır. Bak buralar koktu.
Garavel var Garaveeel. Yazık. Özkan Uğur'ın Gora'da canlandırdığı karakter. Hani koklayarak insanları tanıyor, bazı dergileri de kokluyor içerikten etkileniyor falan. Yaşlandıkça azalmazsa yaşlanınca dişi Garavel olabilirim. Önceki hayatımda hayvan da olabilirim. Önceki hayat varsa ve önceki hayatta hayvanlar da varsa. Konuşarak, koklaşarak anlaşabilirim. Koklaşarak tek taraflı tabi, birinin kokusu çıktığında gömerim. Uu. Mesela yılanlar da dil aracılığı ile koku alırlar. Dil aracıdır. Aracı. Kimin aracı? Kokunun.


Hayat çamaşır makinesi. Sıkmasına denk geldik. Çok hızlı dönüyor ve sıkılıyoruz. Bazıları sıkmadan hemen önce yumuşatıcıyı ekliyor, koku daha kalıcı olsun diye. Bilmiyorsunuz ki o yumuşatıcı da kimyasal. Kalıcı kimyasal. Burnumun derinliklerindeki kimyasal çekmecesine yerleşiyor onlar. Tıpkı kokusu abartılan şampuanlardaki gibi.. 
Her şeyin doğalı mis. Subjen her yer iğde ağacı, ıhlamur, hanımeli kokabilir mesela. Bunlar esintiyle burnunuza girer. Haa bir de kaktüs çiçeğinin kokusu var. Burnunu sokarsan alırsın ancak. Her şeye burnu sokmamakta fayda var. Dikeni batar. 
Koku soğancığı iyi ki var. Yorgun ve meraklı biri. Sürekli aynı şeyi koklamaktan yoruluyor. Yeni şeyler arıyor. Ve o sırada o kokuya alıştık diyoruz ya işte algılamıyoruz. Teşekkürler koku soğancığı. Seni pembeleşinceye kadar beynimin ateşinde döndürür yerim.
Ben bu yazıyı yazarken bir arkadaşım da sosyal medya yeni yıl parfüm çekilişine beni etiketlemiş. Silmedim. İstemediğin ot dibinde bitermiş.
Ben bir kahve koklayıp fabrika ayarlarıma döneyim ve devam edeyim. Başbaş.