30 Aralık 2011

2binon2

Planların aksamadığı, uykusuz kalınmadığı,huzurdan oksijenin kafa yaptığı, aşktan kalp ritminin bozulduğu, sağlık fışkırmalı, gezmeli tozmalı,tiyatrolu, müziklerin canlı,yanakların kırmızı olduğu,üşümesiz, işimize bayılmalı, %100 zamlı,her renk ayakkabının olduğu yıl olsun 2012... Sular, elektrikler hiç kesilmesin, telefonlar hep çeksin, modemler sorun çıkarmasın. Çözünürlüğümüz yüksek olsun. Çoraplar patates yapmasın. Halılara su dökülmesin. Üst komşumuz kıllı kilimlerini silkeleyip son kıllanma tarihimizi doldurmasın. Sufleler kıvamında pişmiş olsun. Kimsenin benzini bitmesin. Pizza siparişleri 30 dk.'yı geçmesin. Bebekler in doğması için suni sancı yerine suni teneffüs yeterli olsun.. Güneşimiz ve suyumuz bol olsun. Merhaba.. =)

20 Aralık 2011

..Kışı Makarna Yapalım..


Her yağmur yağdığında düşünürüm ben. “Yüce rabbim yine makarna süzüyor..” diye. Şimşekler de aslında ocak çakmağı olabilir…



Evrenin bize sunduğu doyurucu bileşenlerin en babasıdır makarna. Bukalemun gıdadır, siyah ayakkabı gibidir. Her şeye uyum sağlar. Hem avamdır hem burjuvadır. Fesleğen-mantar-tavuk makarna ilişkisi acayip entrikalıdır. Közde patlıcanla kaçamağı herkes tarafından onaylanmaz. Ketçap ve mayonezle bileşimi çok rutindir.. Ve krema cilasıdır onun.. Yoğurt komşusudur.. Herkes için bir şekli vardır, düdükler için bile..

Öğrenci evlerinin demirbaşıdır. Bir kişi 4 yıllık öğrencilik yaşamı boyunca ortalama 385 kg makarna yer.. bence.. :D yani öyle hesapladım…

Çok sevdiğim iki arkadaşım makarnayı müzik gurubundan çıkarmak istedikleri elemanlar için kullanırlar mesela. Gruptan birinin çıkarılmasına karar veriliyor diyelim. Bir evde toplanıyorlar.  Makarna pişiriliyor, yeniyor, konu açılıyor. Hallediyorlar elemanı. Sonra soruyorsun nerde nasıl falan diye. Makarna yaptık biz onu diyorlar.. Orijinal adamlar var çevremde.

Kuskus vardır bir de.. Biraz karaktersiz.. Pilav mı makarna mı kararsız. Makarnaya daha yakın durmakta.. Adı değişik olsaydı belki daha sevimli olabilirdi.

Erişte var ya erişte işte o anadolunun makarnası. İmece usulü..  Çemberini örtüp “hamur yapmak”amacıyla bir evde toplanan  tombik tombik, göbekli, memeli teyzelerin hep beraber el attıkları erişte.. O muhabbetler süper. Paylaşım süper. Makarna fabrikalarındaki gibi değil hiçbir şey. O hamurlar açılır kesilir  Bir kısmı katmer gibi pişirilir, yanına çay demlenir.. Teşekkür anlamında sunulan bir hamur parçası, bir ince belli ne güzel… Belki de asla teşekkür beklemeyen kadınlar ve misafirperver bir ev sahibesidir .. Şehir bozdu bizi. Kevgirden tam geçemedik.. Rabbim bizi süz.. Gerekirse makarna yap..

15 Aralık 2011

AyBirLira


       Bir gece metrobüs yolculuğu sonrası, 1500 basamaklı merdivenleri, yola ulaşmak üzere, belediyeyi düşünerek çıkıyordum. Bir ses geldi “ aybirlira” . Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Girişimci bir amca, teleskop kurmuş metrobüs çıkışındaki üst geçide, çevirmiş Ay’a. 1 liraya gösteriyor, Ay’ı.. Vay dedim. Güzel şehrim. Yaratıcılıkla şapşallık arasında gittim, geldim. Sonra düşündüm adam göstermek istiyor,  görmek isteyenler de var ki orada bekliyor. Gören razı gösteren razı. Allah bereket versin. Havası açık olsun.
Karanlık kumsalda uzanıp yıldızları izlemek mükemmel bir duygudur. Baktıkça gözlerine inanamazsın. Ve yeni yıldız kümeleri görmeye başlarsın daha önce dikkatini çekmemiş. Bir de yanında sevgili varsa tadından yenmez o yıldızlar ya da sevgili…
Benim en sevdiğim yıldız takımı Büyük Ayı’dır. Büyük Ayı’nın da en çok dördüncü, diğerlerinden daha sönük olan, 7 yıldızın en orta yerine denk gelen yıldızı severim (adı Megrez). Sanki hastaymış gibi gelir bana. Cilalayıp parlatmak isterim. Ve en büyük fantezim;

Bir de Küçük Ayı vardır. Kesinlikle mizah dergilerinde çizilen sperme benziyor. 


Ve üçüncü olarak sevdiğim, dabılyuya benzeyen, Kraliçe Takım Yıldızı. Kraliçelere layık bir yıldız. =)



Yıldızların aslında atmosferde şuursuzca yer değiştiren göktaşları olduğunu düşünmek çok acı. Ne kadar çok anlam atfetmişiz. Baba yıldızlar karakterli, oturaklı ama. Mesela ben hiç Büyük Ayı’da kaçak görmedim. Yıllardır biri kaymaz mı? Helal olsun. Yıldızlar sabaha kadar teker teker kayıp gökyüzünü terk ediyorlarmış… İyi geceler.



1 Aralık 2011

Bir Petim Bile Yok! Anlıyor Musun?


       Bir erkek ortamında okey oynanırken kedi, köpek, balık muhabbeti açılmış. Con con tabir edilen bir oğlan “Sizin hiç petiniz oldu mu?” diye sormuş. Esas oğlanlar gülmüşler tabi.. Çünkü İngiliz ağzı ile de olsa böyle bir soru Türk erkeği için komik. Kızsal şeyler bunlar..

Pet kelimesinin TDK' daki anlamı;
"pet   İng. pet 
Yararcı amaçlar dışında zevk, arkadaşlık, dostluk vb. amaçlarla sahiplenilen evcil hayvan.
 BSTS / Veteriner Hekimliği Terimleri Sözlüğü "
          Çok iyimser bir tanım değil mi? Asla yararcı değiliz. Gazete getir,terlik götür gibi eğitimleri belki bir gün zevkine frizbi oynarsak oyuna yaban kalmasın diye veriyoruz.
         Yıllarca evde bir hayvanım olsun istedim. Çok girişimlerde bulundum ancak hepsi hüsranla sonuçlandı. Hepsi kalbimde yaşıyor. Artık düşünmüyorum. Evren bana çok anlatmaya çalıştı.
          Babam haftasonları arkadaşlarının evcil hayvanlarını getirirdi.Evimizde misafir ederdik. Ama yetmezdi iki gün. Sonraki zamanlarda evde dönem dönem uçuşan kelebekleri eğitmeye çalıştım. Çok küçüktüm.. Hepsinin adı virjindi.. Söz dinlemeyip uçuştukları için huysuz olduklarını düşünüyordum..
        İstanbul’da deprem tatili olmuştu. Biz de ailecek Ege, Akdeniz turuna çıkmıştık. Ayvalık’ta bir kertenkele yakalamıştım. Şeffaf pembe, kakasının barsağından geçişi izlenebiliyordu. İsmi Şoşi. Bizimle kıyı kıyı gezdi, konakladı. En son Antalya ‘da vefat etti.
        Saliha ve Çeyrek.. Pazardan aldığımız civcivler. Delikanlı horozlar oldular. Dördüncü kattaki evimizin  balkonunun korkuluklarının üzerine çıkıp caddedeki arabaları izlerken gördüğünde annemin ödü patlayınca evde yaşamaya devam edemeyeceklerini söyledi. Köye gönderildiler. İki ay sonra iki but olarak geri geldiler. Kesilme zamanları gelmiş. Biz büyüttüğümüz için kardeşim ve bana birer hak düşmüş. Çok duygulanmıştık gerçekten. Gözyaşlarımız annemin hazırladığı horoz suyuna çorbaya tuz katmıştı...
               Ecevit.. Çocukların kovalaması sonucu korkudan nereye kaçacağını bilemeyen güvercin. Paçalı. Annemin apartman kapısını açmasıyla Ecevit'in içeri girmesi bir olmuş. Sonra anneme bakmış. Bakışlardan etkilenen annem eve getirmiş. Birkaç gün takılmıştı. Sonra köye. Sonra gözyaşlarımız annemin hazırladığı paça çorbasına... Şaka.
             Üniversitedeyken Adanalı bir dostum vardı. Bir tatil sonrası tren yolculuğundan sonra bize uğramıştı. Bana "Bak sana ne getirdim." diye bir kutu uzattı.Kutudan anne yapımı bir şey çıkacağını düşünmüştüm. Sipidi çıktı. Adam kaplumbağa getirmiş, küçük bir omlet tavası büyüklüğünde kara kaplumbağası.. Çok severim; adamı da, kaplumbağayı da. Şok oldum tabi nasıl getirdi, o kadar saat, trende..  "Saldım" dedi. "Gezdi, trenin maskotu oldu, elden ele dolaştı. Hatta bir kız istedi de vermedim dostum!" dedi. Dostluğumuz pekişmişti.Başka memlekette bir başıma değildim. Ailem olmasa da dostlarım vardı.. Sonra Sipidi evde kayboldu. Bildiğin bulamadık. Ev en üst kattaydı ve odam balkonluydu. Alt komşulara sorduk :
 -İyi günler teyze, biz üst kattaki öğrencileriz. Balkonunuzda kaplumbağa var mı bir bakar mısınız lütfen?
Sonra bakkala sorduk :
-Amca buralar da hiç kaplumbağa gördünüz mü? Kaplumbağam kayboldu ..
Öğrenci 2. Sınıf vatandaştı o zamanlar. Annem kayboldu desem "Kirayı verdiniz mi? Tavanda ayakkabı izi var mı? Evde erkek var mı?"  bakışları asla değişmezdi. Sipidi'yi bir daha hiç görmedik. Adanalıyla dostluğumuz devam...
          Bebek X.. Üniversiteden çılgın bir arkadaşımın evindeki 1 köpek,1 kuş ve 9 kediden biriydi, benim seçtiğim.. O akşam hem yemeğe hem de seçmiş olduğum turuncu kediyi almaya gitmiştim.Yemekten sonra Paşa'nın (köpek olan) yemeği balkona konuldu. X "tadına bakmayacaktım sadece koklayacaktım off" fon müziği ile yemeğe yaklaşırken Paşa X'i kenara itmek istedi ve dişini X'in boğazına taktı. X balkonda can verdi.. Adına bile karar verememiştim.

                  Buji.. Bir yaz gecesinde kardeşimin çılgın çocukların elinden kurtardığı yavrucuk.Sırtı siyah, göbek beyaz.. Değişik melodilerle havlıyordu. Babası opera sanatçısı olabilir. Birbirimize o kadar alışmıştık ki.. İstanbul'a gelemezmiş..Haber alamadık bir daha..


                  Kavun.. Düzenli Mısır Çarşısına hayvan sevmeye giderim. Denk gelmişti, bir satıcı yavru dağıtıyordu. Aldım. Birkaç gün evde baktık.Sonra okula dönecektim. Bir ayakkabı kutusuna koyduk, yanına üşümesin diye ılık su şişeleri.. Atladık trene. Bir süre sonra Kavun sızmıştı.                     İzmit'e yaklaşmak üzereyken sütle karışık bir idrar kokusu yayılmaya başladı. Baştan anlamadım. Yavru diye tutamadı sandım. Sonra tepkisizliği ve soğuması beni tedirgin etti. Farkettim ki kucağımda bir ceset var ve daha en az 4 saat yolum var. Annemi aradım. Bir istasyon da görevliye vermemi söyledi. İzmit'te 15 dakika falan duruyordu tren. Kapıdan üst bedeni sarkıtıp etrafa bakındım. Bir görevli buldum ve poşeti verdim. Siyah poşet. Şişelerden Ağır. 
-Amca merhaba. Kedim öldü, kutuda.. Yolum uzun, kokmaya başladı.. Benim için gömer misiniz?
-?
-Kedim amca, öldü, poşetin içindeki kutuda
-??
-Amca tren kalkıyor, gömün lütfen.." 
                                        ....Benden sonra bomba imha ekibini çağırmış olabilir. 


                       Karabaş... Yazlık bahçemizde dünyaya gözlerini açan kedicik. Annem eve sokmamıza izin vermiyordu. Tatilim bitip İstanbul'a dönmek zorunda kaldığımda haberini aldım: Beraber uyuyorlarmış annemle.. İstanbul'a gelemezmiş..


                   Titi... Karabaş'ın kardeşi.. Kumsalda bir köpek tarafından hayatına son verildi..


Evren bana çok anlatmaya çalıştı.